Ne güzel bir duygu sevmek. Çok da kullanmadığımız aynı zamanda!

Halbuki sevmekle başlayacak her şey. Ve seversek her şey çok da güzel olacak. Bir kadını-erkeği sevmeyi kastetmiyorum sadece. Kuşları, ağaçları, dağları, denizleri sevmek de bu mevzuya dahil.

Doğumumuzla başlıyor sevdiklerimiz. Dünyayı algılamaya başladığımız günlerde önce bizi seven ve sevdiğini her saniye bize ileten anne-babamızı seviyoruz. Onların bize karşı olan sevgisi bizde de onlara karşı bir sevgi bağı oluşturuyor. Belki bizimki menfaat karşılığı oluyor. Bize iyi baktıkları için, yemeğimizi verdiği için seviyoruz ama onlar öyle değil.

Büyüyoruz okulumuza gidiyor arkadaşlarımızı seviyoruz. Öğretmenlerimizi seviyoruz. Onları örnek alıyor onlar gibi olmak istiyoruz. Onların çizdiği sevgi yolu o günlerde bizim yolumuz oluyor. Nefretin hiçbir zerresini hissetmiyoruz.

Daha da büyüdükçe karşı cinse yakınlık duymaya başlıyoruz. Onların gözleriyle dünyaya bakıyor, onların kalbi ile hayat buluyoruz adeta. Onların saçının bir teli dünyalara değer oluyor. Sevgi ne de sıcak bir duygu. Tüm vücudumuzu kaplıyor. Seviyoruz, seviliyoruz ve dünya denen bu alem gözümüzde sevgi dolu bir yer haline geliyor. Daha değerli ne olabilir ki zaten! Para-pul falan insanı mutlu mu eder zannediyorsunuz!

Zenginlik dediğiniz şey parayla satın alınamayacak şeylerde saklı. Bunların en başına yazın lütfen sevmeyi…

Hem bu topraklarda sevmenin her türlüsünü görmedik mi biz yıllarca. Neden çocuklarımızın adları Leyla-Mecnun ya da Kerem-Aslı.

Leyla ile Mecnun’un aşk hikayelerinin boşuna mı olduğunu düşünüyorsunuz. Onların sevgisinin dünyalardan daha değerli olduğunu görmüyor musunuz? Onlar sevmeseydi eğer birbirlerini bu topraklarda bir şeylerin eksik olacağı aşikar değil mi?

Sevmeyi iki öpücük gibi değil de yürekten gelen bir sızıyla hissetmek bu dünyada tadılabilecek en güzel duygulardan biri değil mi! Fani bir alemden sevmeden göçmek kadar sevimsiz bir şey olabilir mi?

İnandığımız dinimiz bize sevmeyi öğütlüyor aslında. Peygamber Efendimizin şu hadisine kulak vermekte fayda var: “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!”

Hadisin şu cümlesine bir kez daha bakın ne olur! ‘Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız.’ Birbirimizi sevmedikçe cennete dahi gidemeyecek olan insanlarız biz. Sevmekten başka çaremiz mi var! ‘Nasıl girsin cennete bir kalbe giremeyen’ diyordu bir bilge.

Kalplere giremeyen, insanların gönlünde güzel bir rüzgar estiremeyen insanlarla doldu çevremiz. Sadece kendisini düşünen, ben varsam dünya dönüyor diyen, kalplere girmenin sadece parayla, menfaatle, makamla olacağını düşünen insanlar çoğalıyor. Kimsenin vakti yok ince şeyler düşünmeye…

Tanımadığımız insanlara yardım etmek, yolda birilerine selam vermek, bir yakınımıza doğum günü hediyesi almak, sokaklarda oynayan çocuklara bir çikolata almak, mezarlıktaki otları temizlemek, çocuğumuzun başını şefkatle okşamak…

Sevmeye bir yerlerden başlamak zorundayız. Kendimizi sevdiğimiz yetmedi mi! En yakışıklı-güzel biziz tamam. En lüks araba da bizde, en fiyakalı evde. Mutlu musunuz peki? Hayır! Bir yerlerde yanlış yaptığımız çok açık değil mi?

O zaman sevmenin tam zamanı şimdi. Çünkü sevmek kadar hiçbir şey mutlu etmez insanı. Ve bizi sevmek kurtaracak!

Hem ne diyordu 90’larda Oya-Bora Sevmek Zamanı şarkısında…

‘’Biz dünyayı çok sevdik ölüm bizden uzak olsun

Aşık olduk yüreklendik kader bizden yana dursun

Hasretliği çektirme Tanrım gözümüz yollarda kalmasın

Ne istersen al götür ama sevda bize aşk bize kalsın’’

(29.03.2023)