2024 yılı Türkiye’nin büyük orman yangınları yaşadığı bir yıl olarak tarihe geçecek gibi duruyor. Tarım ve Orman Bakanı, yılın ilk yarısında çıkan orman yangını sayısının 670 olduğunu belirtti. 2023 yılının aynı döneminde çıkan orman yangını sayısı ise 53. Karşı karşıya kaldığımız uzun dönem kuraklık, aşırı sıcaklar, düşük bağıl nem ve kuvvetli rüzgarlar bu yılki yangınların artması ve kontrol altına alınamamasının altındaki sebepler olarak sayılabilir. Çeşitli bölgelerde çıkan çok sayıda yangın, ciddi ekolojik ve ekonomik zarara yol açtı. Bir türlü kontrol edilemeyen yangınların nedenleri ve beklenen uzun vadeli etkileri için önleyici tedbirlere acil olarak ihtiyaç var. Öncelikle yangınların nedenlerini araştırmalı ve gelecekteki yangınları önlemek adına alınması gereken tedbirleri tartışmalıyız. İklim krizinin yadsınamaz gerçeklerinden olan aşırı sıcaklar ve kuraklık, ormanların daha kolay alev almasına sebep oluyor.

Yangınların birçoğunun insan kaynaklı faaliyetlerden kaynaklandığını sunan raporlar asla göz ardı edilecek seviyede değil. Anız yakmanın daha iyi tohum yatağı hazırlamak olduğunu ya da yabancı ot ve haşereleri yok ettiğini düşünenler, aslında anız yakılmasıyla topraktaki organik maddeyi de yakıp yok ettiğinin ne kadar farkında?

Tam söndürülmeden bırakılan kamp ateşleri, kundaklama eylemleri, elektrik iletim hatlarındaki arızalar ya da şuursuzca atılan izmaritler… Tüm bu eylemler yangın çıkmasına sebep oluyor. Orman yönetimi uygulamalarının yetersiz kalışı da yaşanan yangınların durumunu daha vahim ve durdurulamaz hale getirdi. Yetersiz kalan yangın önleyiciler, yetersiz erken uyarı alt yapısı, sınırlı sayıdaki söndürme ekipmanları da alevlerin kontrol altına alınmasının önünde engel teşkil ediyor.

Küle dönen manzaralar ve maddi kayıplar

Maalesef orman yangınlarının sonuçları çok sert oluyor. Zengin bir flora ve faunaya ev sahipliği yapan geniş bir alan küle dönüyor. Binlerce hektar kıymetli ekosistem kaybediliyor, biyoçeşitlilik zarar görüyor ve nesli tehdit altındaki türler de tehlikeye giriyor. Orman alanlarına yakın yerleşim alanlarının da yangınlardan olumsuz etkilenmesi ile evler ve işyerleri zarar görüyor, sonuçları da yine maddi kayıp olarak ekonomiye yansıyor.

İklim krizi ile mücadelede kilit rol oynayan ormanlar, karbondioksiti emip oksijeni serbest bırakan, insanlığın iklim değişikliğine uyum sağlamasındaki en önemli yapılardır. Bu hayati ekosistemlerin yok oluşu, dünyadaki hassas dengeyi derinden sarsıyor ve zaten durdurulamayan ve her geçen gün artan sera gazı emisyonlarına ve iklim değişikliğine yol açıyor.

Yangınlar sonucu doğal bitki örtüsü sıyrılan ve açıkta kalan toprak, rüzgar ve yağmura karşı savunmasız hale gelerek, toprak erozyonuna zemin hazırlıyor. Toprak kaybına sebebiyet veren erozyon, tarımsal üretkenliği de olumsuz etkileyerek, toprağın su tutma kapasitesini azaltıyor. İşte bu olumsuz etkiler hep birbirini tetikliyor, oluşan domino etkisi ile ‘’iklim krizi’’ sonuç olarak önümüze çıkıyor. Yangınlardan hava ve su kalitesi de olumsuz etkilenmiş oluyor.

Geleceği öngörmek ve muhtemel felaketleri önlemek

Son haftalarda yaşadığımız bu yangınlar aslında biraz da geleceği görmemize yardımcı olmalı. Hükümetin, yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının ve siyasi partilerin Türkiye için birlikte hareket etmesi gerekiyor. En azından bu yangınları biraz uyarı niteliğinde değerlendirmekte fayda var. Yakın gelecekte benzer felaketleri yaşamamak için çok yönlü bir yaklaşım ile konuyu ele almalıyız. Sürdürülebilir orman yönetimi uygulamalarına yatırım yapmak, önleyici tedbirler almak, yerel halkı süreçlere dahil etmek, ancak yeni bir yönetişim modeli ile mümkün olabilir. Orman Genel Müdürlüğü envanterine dahil edilen yangın söndürme uçaklarının sayısı arttırılmalı ve gerekirse yerel yönetimler de bu tarz yatırımlar yapmalı. Gece görüş sistemli yangın söndürme helikopterlerinin sayısı çoğaltılmalı ve yangına müdahalede yenilikçi yaklaşımlara odaklanılmalıdır.

Son olarak, ormanların korunmasına yönelik yasal çerçeve güçlendirilmeli, sorumsuz insan davranışlarına karşı sıkı cezalar uygulanmalıdır. Kamu kurumları, yerel halk ve çevresel örgütler arasındaki işbirlikleri arttırılmalı ve teşviklerle güçlendirilmelidir. Yangın önleme ve yönetimi konusunda güçlü bir yapı oluşturulmalıdır. Türkiye, bir an evvel sürdürülebilir ve bütüncül orman ve yangın yönetimine öncelik vermeli, yangın konusunda önemli stratejiler geliştirmeli ve hem kültürel hem de doğal mirasını korumalıdır.