İklim krizi kaynaklı, sayıları ve şiddeti her geçen gün artan aşırı hava olaylarının neden olduğu doğal felaketler, küresel çerçevede de milyarlarca dolarlık ekonomik zarara yol açıyor. Doğal yaşam üzerindeki etkilerinin yanı sıra ekonomik, siyasal ve toplumsal açıdan da insan hayatına olan çeşitli etkileri gün geçtikçe daha da bilinir oluyor. Hem sosyal bilimcilerin hem de doğa bilimcilerin ortak çalışması gereken bir alan olan iklim değişikliği mevzusu, çevre ve insan arasındaki ilişki açısından biraz karmaşık bir yapıya sahip.

Küresel ekonomiyi farklı şekillerde etkileyen önemli bir makroekonomik sorun olarak ele alınan iklim krizi, toplumdaki ekonomik düzeyi, istihdamı, geliri ve refahı olumsuz etkileyebiliyor. Daha sık ve daha şiddetli yaşanan hava olayları, altyapıya ve üretime zarar verip üretim maliyetlerini arttırıyor ve bu da ekonomik büyüme hacmini daraltıyor. Daha akılcı, daha yenilikçi, çözüm odaklı stratejiler, politikalar ve çeşitli ekonomik araçlar geliştirmek, iklim değişikliği ile mücadelede ve iklim krizinin yıkıcı etkilerine karşı uyumda öne çıkıyor.

İklim değişikliği kaynaklı maliyet ve riskler, makroekonomik dengeleri sarsarken makroekonomik dengesizlikler de etkin politikaların uygulanmasını güçleştiriyor.

Endüstriler, kurum ve kuruluşlar iklim krizinin olumsuz etkilerine karşı uyum (adaptation) konusunda zorlandıkça bazı işler de geçerliliğini kaybediyor. İklim değişikliğinin işletmelere zarar vermesi ya da çalışanları yerinden edebilecek daha şiddetli ve ciddi doğal afetlere yol açması her an olası bir ihtimal.

Hem yenilenebilir enerji kaynakları hem de fosil enerji kaynakları üzerinde stres oluşturan iklim krizi, bu sektörlerde enerji arzının verimini de doğrudan etkiliyor. Enerjinin iletimi ve transferi için kilometrelerce uzunlukta altyapı gerekiyor. Aksi bir durumda, bu altyapının aşırı ilkim olaylarının etkisinde kalması demek, milyarlarca dolarlık kayıp demektir.

Isı stresi, kuraklık, su kaynaklarının yok olması başta gıda sektörü olmak üzere, tarım, hayvancılık ve balıkçılığın verimini de önemli ölçüde düşürebilir. Gıda ürünlerindeki fiyat artışları ve artan talep karşısında arzın karşılanamaması, küresel çapta gıda güvenliğine karşı bir tehlike.

Moody's Analytics, ülkeler için uluslar arası kabul görmüş dört RCP senaryosuyla tutarlı ekonomik senaryo modelleri geliştirdi. Entegre değerlendirme modelleri olarak adlandırılan ve ekonomi, iklim bilimi, enerji, tarım, su, fizik bilimi ve sağlık hizmetlerini kapsayan bu model, sera gazı emisyonlarının iklimi nasıl etkilediğini ve iklim değişikliğinin ekonomi üzerindeki etkilerini, birbirleriyle olan ilişkileri üzerinden değerlendiriyor.

Ülkelerin GSMH ile istihdamının önemli bir bölümünü oluşturan turizm faaliyetleri de biyolojik çeşitlilik kaybı ve aşırı hava olayları karşısında etkilenecek önemli sektörlerden biri olarak önümüze çıkıyor. Dolayısıyla turizm sektörüne yapılacak yatırımlar ile iklim değişikliğine uyum sağlanması, yine bu sektördeki kayıp ve zararın önüne geçebilir.

Tüm bunlara ek olarak da, iklim krizinin gelecekte makroekonomiyi nasıl etkileyebileceğine dair başka düşünceler de mevcut. Sigorta bedelleri, sermaye maliyetleri ve küresel ticaret sistemleri bunlardan bir kaçı olarak sayılabilir. İklim değişikliğinin daha sık ve şiddetli doğal afetlere sebep olması, sigorta maliyetlerinin artmasına yol açacaktır. İklim değişikliğinin ortaya çıkardığı risklere karşı yatırımcıların bilinçlenmesiyle, sermaye maliyetleri artabilir ve bu da işletmelerin hem yatırım yapmalarında hem de büyümelerinde bir engel olabilir. İklim değişikliğinin olumsuz sonuçları karşısında kırılgan ülkeler, önlem almayan ülkelerden gelen mallara gümrük vergileri uygulayabilir. Bu da ticaret savaşlarına yol açarak, küresel ekonomiye zarar verebilir.

Moody's Analytics’in yayınladığı rapora göre, gelişmekte olan ekonomiler, petrol üreticileri ve sıcak iklimlerde yaşayanlar en savunmasız olanlar, bunun yanı sıra iklim krizinin en acımasız etkileri bu yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkacak gibi duruyor.

Tahminler, Kuzey Yarımküredeki gelişmiş ekonomilere yönelik birincil maliyetlerin, doğal afetlerin sıklığından ve şiddetinin artmasından kaynaklanacağı yönünde güçleniyor.

Sonuç olarak, iklim değişikliğinin dünya ekonomileri üzerinde farklı etkileri var. Kazananlar ve kaybedenler yaratıyor. Küresel ortaklık zeminlerinde harekete geçmek için öncelikle topluma farkındalık kazandırmak şart. İklim krizine sebep olan devletler ile buna katkısı olmayan devletlerin vatandaşlarının sorumlulukları aynı değil. Kadın olmak, yoksul olmak, zengin olmak ya da yaş gruplarına göre sorumluluklar farklılaşıyor. En büyük zararı görecek genç insanların, kadınların ve kırılgan grupların örgütlenip mücadelelerini yükseltmeleri gerekiyor. Gelişmiş iklim eylem politikaları, akılcı iklim diplomasisi yaklaşımları ve iklim finansmanı desteği ile küresel iklim mücadelesinde ilerlemeler kaydedilebilir. Gıda krizi, çevre krizi ve iklim krizinin iç içe olduğu asla unutulmamalı.