Geliyor işte yine gönlümüzün efendisi. Her yıl yolunu gözlediğimiz, bizi sevince boğan o güzel, mübarek ay yeniden geldi.
Ramazan ayından bahsediyorum. Hani çocukluğumuzda evdeki bereketi görüp idrak etmek için çabaladığımız, önceleri öğlene dek, daha sonra tam gün oruç tutup sıhhat bulduğumuz o güzel ay yine kapımızı çalıyor.
Onun bize ihtiyacı yok belki ama bizim Ramazan ayına ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlatamam. Ben kendi adıma konuşayım. Ramazan ayı gelince dertlerimin silindiği günler yaşıyorum. Sahura her kalkışımda sanki imanımı tazeliyorum. Uykunun o en güzel anlarını kesip sadece O’nun rızası için uyanmak yok mu beni ne kadar mutlu ediyor bilemezsiniz.
Sahurdaki çayın tadı da başka, ekmeğin kokusu da. Çocukla aynı sofrada oturmak ise insana bambaşka duygular hissettiriyor. Daha dün çocukken annemiz sofrayı kurup bizi çağırdığı günlerden çocuğumuzla aynı sofrada sahur yapacak yaşlara gelmenin verdiği şaşkınlık çevreliyor bizi.
Tüm gün tüm nimetler önümüzdeyken sırf O’nun rızası için helal olandan bile vazgeçmek yok mu? Normalde hepimiz açken daha sinirli, daha asabi olurken, Ramazan ayında aç da olsak, susuz da kalsak ne kadar naif ne kadar güzel insanlar oluyoruz biz…
İftar saati yaklaştıkça başlayan heyecan, televizyonlardan yayılan ilahiler, hoş sohbetler (sakız orucu bozar mı sorularını kastetmiyorum!), evdeki koşuşturmaca ve niceleri… Bu dünyada iftar gibi mutlu olduğumuz kaç zaman dilimi var ki!
Ben Ramazan ayını çok ama seviyorum. Onun verdiği manevi iklimde kendimi çok huzurlu hissediyorum. Kendime çeki düzen vermek için bir kat daha çabalıyorum. Ve kendimi Asr Suresi’nde bahsedilen ‘ziyanda olanlardan’ olmamak için zorluyorum.
‘’Asra yemin olsun ki-İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun dışındadır.’’
Ramazan ayımız kutlu olsun. Allah nefsimize söz geçireceğimiz, salih amellerimizi çoğaltacağımız bir ay nasip etsin…
(13.03.2023)