Yol boyunca bir yandan insanlarla konuşuyor, bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyordum. Yürüdüğüm esnada bir enkazın üstünde bulunanlar ‘Sessizlik’ diye bağırmaya başladı. Enkazın altından bir hayat emaresi almışlardı belki de.

O an dünya durdu adeta. Araçlar kontak kapattı. Yürüyenler durdu. Konuşanlar sustu. Ve o meşhur ses yankılandı enkazın içine doğru, ‘Sesimi duyan var mı?’ Tepki gelmemişti. Bir kez daha bağırdı arama kurtarma ekibi daha güçlü şekilde; ‘Sesimi duyan var mı?’

Yoktu. Ses seda çıkmıyordu enkazdan. Yeniden başlamıştı kurtarma işlemi. Ve sonunda ulaşmışlardı enkazdakilere. İki kişi çok yakın vaziyette bulunmuşlardı. Maalesef hayatlarını kaybetmişlerdi ikisi de. Büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordu herkes. Yakınları yıkılmışlardı adeta. Gözyaşları ve çığlıklar birbirine karışıyordu o dakikalarda. Hemen cenaze torbalarına koyuldu ailelerin görmesine dahi izin vermeden. Kurtarma ekipleri ve yakınları cenazeleri araca kadar beraber taşıdı. Bir yakını bayıldı. Acılar artık ağır geliyordu. Sirenler eşliğinde yeni dünyasına yolculuk başlamıştı enkazdan çıkanların…

Enkazlar arasında ilerlemeye devam ediyordum. Türkiye dışından gelen yabancı kurtarma görevlileri dikkatimi çekti. Hareketlerinden, tavırlarından, davranışlarından buralardan olmadıkları belliydi. Yakından baktığımda Adıyaman’da kurtarmaya gelenlerin Meksika’dan geldiğini gördüm. Yine biraz ilerlediğimde Arap ülkesinden gelen başka bir arama kurtarma ekibini gördüm. Hepsi tüm ciddiyetiyle çalışıyordu. Yardıma gelen tüm ülkelere teşekkür ettim içimden sessizce…

Biraz daha ilerledim. Yol kenarında dar bir alanda namaz kılan bir kişi dikkatim çekti. Adeta cehennemin ortasında bir alandı orası. Her yer enkazdı. Her yerden siren sesleri geliyordu. Ve bir kişi huzurdaydı! O’nun huzurundaydı. Ve onun verdiği huzurla devam edecekti belki de arama kurtarmaya…

(16.02.2023)