Zaman zaman sosyal medya adreslerinde gezinirken denk geliyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinden muhteşem görüntüler, muhteşem fotoğraflar önüme düşüyor.

Balkanlar’da Türk mirası öylesine güzel camiler, medreseler, çeşmeler, tekkeler var ve öylesine güzel fotoğraflarla sosyal medyada paylaşılıyor bir an önce oraya gitmek istiyorsunuz. Bosna, Kosova, Makedonya ve niceleri. Adeta sizi çağırıyor hepsi.

Türk Dünyası bambaşka bir dünya. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve niceleri. Her birisinde yer alan muhteşem kültür değerleri. Ahmet Yesevi Hazretlerinin türbesi dahi oralara gitmek için yeterli sebep aslında. Tanrı Dağları bir yandan, Orhun Anıtları bir yandan. Hepsi bizi bekliyor gibi.

Avrupa’dan, Mısır’dan, Japonya’dan, Meksika’dan…

Hangi coğrafyaya gidilirse gidilsin öylesine güzel, öylesine insanı mest edecek şeyler var ki.

Kritik soru burada aklıma geliyor işte!

Peki biz ne yapıyoruz?

Sakın bana, ‘Ama biz zaten zor geçiniyoruz, nasıl böyle yerlere gidelim’ falan demeyin. Parası olanların da ne yaptığını görüyoruz zira.

Mesele para değil çünkü, mesele anlayış.

Daha lüks yaşamak, daha fazla arsa, han, hamam sahibi olmak daha muteber bu topraklarda. Çocukları geçtik, torunlara kadar bırakılacak miras herkesi daha fazla mutlu ediyor nedense!

Yahu dünya dediğimiz şu aleme bir kez geldik hepimiz. Sen, ben, hepimiz.

Dünyada gezilecek görülecek bu kadar güzellik varken insan nasıl kendisini daracık bir alana hapsetmeyi başarır?

Bir insan tarihi, kültürü yerinde görmek varken nasıl köyünden çıkmayı dahi aklına getirmez!

Nedir bizi bu kadar dünyanın güzelliklerinden alıkoyan o şey!

Daha fazla para, daha fazla mal-mülk inanın bizi mutlu etmek için bir işe yaramaz. Gezmek lazım, görmek lazım, yeni insanlar tanımak, onlarla başka dünyalara açılmak lazım. Yoksa fikrimiz de açılmayacak, dünyamız da!

(07.03.2023)