Rektör adayıyım, öğretim üyelerini dolaşıyorum. Bazıları diyor ki, adaylardan şu kişi ile birleşin, bizi rahatlatın, birlikten kuvvet doğar. Ekibim ve ben biraz mesafe kat ettiğimizi düşünüyoruz. Bu mesafe çekilmeye mani ama seçilmeye de yeterli olmadığının farkındayız. Bir gerçeğin daha farkındayız ki, tepede birleşmek tabanda birleşmek anlamına gelmez;

Destek olacağını söyleyen öğretim üyeleri şahsınıza güven ifade ederler, ama alın bizim oyumuzu kendiniz veya istediğiniz aday için kullanın demezler. Yani demem o ki, adaylar birleşince 2+2’in toplamı 4 etmez, ya dağılır 3 eder, ya da sinerji oluşur 5 eder. Sinerji oluşturmanın yolu tabanın rızasını almaktan geçer diye düşünerek şöyle bir formül buldum;

İki aday, kendi ekibimizden 10’ar kişi ile bir toplantı yapalım. Önce birimiz, sonra diğerimiz neden rektör olmalıyım diye projelerini ve vizyonunu anlatsın, sonra da sonuca giden yolda ne gibi avantajları olduğunu söylesin. Ortaya bir sandık koyalım, 20 kişi oy kullansın, bunlardan birinin aday desteği ile ilgili olarak fikir değiştirmesi yeterli, adayımızı oylama ile belirleyelim.

Günümüze taşımaya çalıştığım bu planımın gerçekçi olup olmadığı önemli değil. Önemli olan çekilecek ya da diğerini destekleyecek olan tarafın yaptığına, yapacağına bir gerekçe oluşturmak. Yani bir başka ifade ile tabana gerekçe oluşturmak. Yoksa liderlerin yukarıda anlaşmış olmaları tabanı hareketlendirmeye yetmiyor. Bırakın ortalama vatandaşı, partilerin teşkilatları bile sahip çıkmıyor. Sözü altılı masaya getirelim;

Dindarlık iddiasında bir iktidara karşı, bilimi rehber aldıkları iddiası ile ülke yönetimine talip olan bir hareketten, bilimsel bir yöntem ve karar beklerdik. Bu ülkede 2000 kişi ile halkın nabzı tutuluyor, 5000 kişi ile röntgeni çekilir. Anket sonucu ortaya çıkan sonuca, tarafların ve tabanlarının nasıl bir itirazı olabilir. Tipik bir doğu toplumuyuz. Duygularımızla hareket etmekten vazgeçemiyoruz.

Anlamadığım bir konu daha var. Madem ki anamuhalefet lideri başından beri aday idi, o halde ne diye son ana bırakıldı. En büyük partinin başkanı olarak, çok basit bir şekilde herkes adayını çıkarsın, ikinci tura kalanı destekleriz denilebilirdi. Diğer partilerin tabanlarının buna nasıl bir itirazı olabilirdi. Ben, başlangıçta her ihtimale açık ve iyi niyetle yola çıkıldığını düşünüyorum. Neden böyle oldu ya da olur yine yaşadığımdan örnek vereyim;

30 yıldır akademinin içindeyim. Rektör değişir, idareci olan tüm ekip değişir. Yok mudur önceki ekipte birkaç tane liyakatlı idareci. Elbette vardır, ama kazanan kişinin destekçileri, verdikleri gaz ile kabarttıkları çınarın serinliğinde başkasını istemezler. Bu, partilerin içi dahil, irili ufaklı her iktidar mücadelesinde böyledir;

Erki, kendi eli ile de olsa, başkasına teslim eden, kendisinin ve ekibinin tasfiye edileceğini bilir. Böylesi bir durumda, liderin etrafındakiler kendi ikballeri için, liderin memleket çıkarlarını önceleyen ve gerekirse fedakarlık edecek bir anlayış ile sağduyulu düşünmesini engellerler. Taraf ayırtmadan söylüyorum, altılı masanın akıbetini, partilerin iç işleri belirlemiştir. Vatandaş ülke için tüm kurum ve kuralları ile demokrasi bekleyedursun, adaylık dayatması da, karşı duruşta bu hesapların bir sonucudur.

Yaklaşık altı aydır söylediğim fikrimi tekrarlayarak yazımı tamamlayayım. Erdoğan tekrar kazanacak, hatta birinci turda olur ise de şaşırmam. Ama parlamento ters yüz olacak. Muhalefet partileri anayasayı referanduma götürebilecek çoğunluğa ulaşacaklar. Vatandaş belirsizlikten hoşlanmaz ama içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların faturasını çıkarmayı da ihmal etmeyecektir…

(07.03.2023)