45 yıllık hayatımda ilk defa böyle bir deneyime; gözlerimle, kulaklarımla, benliğimle, kalbimle şahitlik ediyordum…

Bir arkadaşımızın gönüllü olarak kendi öfkelendiği bir konuyu masaya yatırdığımız seansta, paylaştığı olayı can kulağıyla dinliyordum.

Empatik dinlemeyle; tüm mevcudiyetini ve varlığını hediye ederek eşlik eden, (şiddetsiz iletişim kolaylaştırıcı yolculuğunda bir yandan devam ederken bir yandan da profesyonel koçluk yapan) sevgili Esin’i izlemeye koyuldum.

Kaynaktaki ihtiyaçlarımızı bulup keşfedip ; geçmişte yapmış olduğumuz, kök stratejik inancımızdaki anlaşmamızı fesh etme ve akabinde yeni bir anlaşma oluşturmayla bağlanan bir seanstı bu.

Aslında seans demek belki basite indirgenmişliğin ötesinde yalınlaştırmak veya mekanikleştirmek veya mantık çerçevesinde; giriş -gelişme -sonuç gibi yöntemlerin uygulandığı sıradan bir olaya dönüştürmek anlamına geliyor olabilir;o yüzden ben buna gerçek anlamda psikolojik ameliyat demeyi tercih ediyorum.

Karşımda usta bir cerrah vardı. Usta cerrah önce yarayı bedeninin hangi bölgesinde olduğunu keşfetmesini sağlayan sorularla gerçek yaraya ulaşmamızı sağladı…

Aslında hiçbir şeyi unutmuyorduk… 15 yaşımızdaki anımız bedenimizde bir yerlerde saklıydı belki kafamızda belki midemizde belki koltuk altımızda belki sırtımızda belki boynumuzda ama mutlaka oralardaydı...Oralarda bir yerlerde….Bedenimize gömülmüştü ve asla çıt çıkarmıyordu…

Ta ki günümüzde yaşadığımız öfkenin kaynağını hissedip,kaynaktaki anımızı açmaya cesaret edinceye kadar.

Usta bir cerrahla buluşmayı gerektiren bir uygulamaydı bu.

Evet ameliyat başlamıştı,nefesimi tuttum,yarayı dile getiren zihni dinliyordum…Yavaş yavaş yara açılıyor; katman katman derine doğru iniyorduk.

Öfkeli anımıza ait ‘bizi öfkelendiren düşünceyi ilk olarak ne zaman düşündüğümüze ait’ geçmişteki anımızı ortaya çıkardık.

O düşünce her ne ise,sevilmeye layık değilim,korunmaya muhtaç biriyim,değersizim,veya önemsizim o yıllardaki anımızda oluşturulmuş ve günümüze kadar bu inanç benliğimize sirayet etmiş oluyordu.

Hasta bu arada (belki hasta demem yanlış ama ameliyat benzetmesi yüzünden bu şekilde kullanmak zorundayım) ya da yaralı diyelim daha doğru olur; yaralımız sorularla, yönergelerle oraya ulaştığında aslında o yaranın hiçbir zaman kapanmadığını ve şakır şakır şakır kanadığını gördük.

Usta cerrahımız kanayan yaraya,yas ihtiyacın mı var? Üzgün mü hissediyorsun? Tamam ağlayabilirsin telkinleriyle pansumanını yapıp ; tekrar yarayı deşmeye, içindeki o küçücük yıllarca taşınan ve hiç çıkmayan simsiyah kurşunu avuçlamaya kararlıydı.

Evet o kurşuna yaralının cevaplarıyla ulaşmış ihtiyacıyla buluşmuş,kök inancını keşfetmiş; öfkenin en derin kaynağına inmiştik.

Bedenim tir tir titriyordu. ..

Böyle bir şey gerçekten mümkün müydü? Ameliyatı hissettim. Her hücremde hissettim. Başımda kalbimde midemde hissettim. O sorguladıkça ben de belki de kendimde olan saklanan duyguları bedenimdeki ücra köşelerindeki anıları keşfetmeye çıkmıştım…

Ve en sonunda ihtiyaçla buluştuğunda yaralı, yeni bir anlaşma yapmaya hazırdı.

Eski anlaşmasını fesh ediyor ve yeni anlaşmaya kucak açıyordu.

Ve gördüm ki, şahit oldum ki, hissettim ve yaşadım ki; o yara artık kapanmış, yüzeyde hiçbir iz bırakmamış, hatta eskisinden de pürüzsüz bir hal almıştı.

Gerçekten her şey madde boyutunda değilmiş….

Mana ve manevi boyutta bilmediklerimiz her an yaşanıyordu.

Eski inançlarımızla yoğurduğumuz günümüzde her inanç, aslında geçmişin birer yansımasıydı …