İkinci gün Budapeşte turuna rehberle çıkmak yerine kendimiz gezmeye karar veriyoruz.Pazar günü olduğu için yapılacaklar listemizin başındaki Macar yemekleri ve yöresel ürünlerin satıldığı Grand Bazaar’ın kapalı olduğunu öğrenmek hevesimizi kaçırsa da daha yapılacak ve görülecek listemizin uzun olması sebebiyle kendimizi sıradaki destinasyona yönlendiriyoruz.

İlk olarak Zafer Takı’na doğru yol alıyoruz . Biraz yol aldıktan sonra dikkatimizi sarı renkli tramvaylar çekiyor.

Yürüyüşümüzü birden kesiyoruz ve sadece deneyimlemek amaçlı yanımızdan geçen sarı tramvaylara nereye gittiğini bilmeden bir bilet alıp atlıyoruz.

Evet bu fikir bana ait ve bir süre sonra hiç bilmediğimiz bir durakta çoğunluk inince inmemize karar veriyorum:))

Şehir bölgelere ayrılmış ve biz pek de turistik olmayan 5. Bölgedeyiz.

ALDI isimli yurtdışında ucuz olan bir market karşılıyor bizi durakta; değişik ürünleri keşfe çıkıyoruz.

Biraz alışveriş sonrası karşı mahallede bir kilisede pazar ayinine denk geliyoruz,kapıda bizim camilerimiz gibi kıyafet uygulaması var o yüzden dışarıdan izliyoruz.

Filmlerde gördüğümüz yakasında haç işlemeli beyaz kıyafetiyle papaz tüm görkemiyle cemaatine vaaz veriyor.

Papazın önünde diz çöken Macar halkı elleri birleşmiş,kafalarını öne eğmiş bir şekilde dua ediyor.

Biraz izleyip parkta satın aldıklarımızın tadına bakıyor ve gelen tramvaya atlayıp başlangıç noktamıza geri dönüyoruz.

Bu arada seyahat için bilet almak yetmiyor mutlaka içeride bileti onaylatmak lazım,böylelikle tarih ve saat işlenen biletler geçerli oluyor. Eğer onaylatmazsak kontrol esnasında bilet almamıza bakmadan 50 eur ceza kesiliyor.

Ardından Gellert Tepesine yürüyerek tırmanıyoruz,zirvede Budapeşte’nin 1945’te Rus ordusu tarafından kurtarılışının anısına yapılan ve Tuna Nehri boyunca hemen her yerden görülen devasa Özgürlük Anıtı yer alıyor.

Budapeştenin hemen hemen her noktasından görülebilmekte olan, 14 metrelik heykelin elinde, palmiye ağacı yaprağı tutarken;sağ ve sol olarak iki yanında bulunan küçük heykellerde ise sağ tarafta ilerleme ve yükseliş, solda şeytan ve kötülük tasvir edilmekte.

Birkaç fotoğraf ve manzaranın tadını çıkarmamız sonrası, Budin kalesine doğru yola çıkıyoruz. Tuna nehri kıyısında uzunca bir yol yürüdükten sonra küçük ve şirin bir tatlıcıda farklı cheesecake ve dondurmaları deneyerek kısa bir mola veriyoruz ardından biraz enerji topladıktan sonra tekrar yürümeye devam ediyoruz.

Karşımızda kocaman tarihi görkemli yapısıyla Budin kalesi bizi karşılıyor.İçeride ne göreceğimizi bilmeden bilet alıp içeriye giriyoruz;kapıdaki görevli sırt çantalarımızı dolaba bırakıp geri gelmemizi söylüyor.

Hemen dediklerini harfiyen uyguluyoruz ne de olsa artık Avrupa’dayız ve kurallara uymak burada oldukça önemli.

Kurallara uymak denince aklıma trafik kuralları geldi; ne de olsa ülkemizde oldukça fazla rastlanmayan bir takım uygulamalarla karşılaşmak benim için oldukça önemliydi.

Bir çok yurtdışında yaşayan kişinin bildiği üzere yaya geçitleri aslında yayalara aittir ve arabalar yol vermek zorundadır ancak bunun uygulanabiliyor olmasını görmek gerçekten çok farklıydı.

Yaya geçitinde adımınızı attığınız zamanda tüm trafik duruyor ve size saygı gösterip geçmenizi bekliyorlar.

Kurallarla yaşamak bizleri aslında daha da rahatlatıyor umarım biz de ilerde insan sağlığı ve toplumsal refahı için tüm kuralları uygulayabileceğimiz bir ülke oluruz.

Evet Budin Kalesi’nde içine adımımıızı atıyoruz, dört kattan oluşan kalenin içindeki müzeyi gezmek saatler alıyor,ayaklarımızda derman kalmıyor ve biz üç katını ancak tamamlayabiliyoruz.

İçeride barok mimarisiyle bir kilise,Macar kralı ve kraliçesine ait tablolar ve bir çok fotoğraflar ve tarihi heykeller,parçalar bizleri karşılıyor gerçekten oldukça görkemli bir mekan avlusunda bir çok çeşme süs havuzu ünlü heykeller ve sanat galerisi ile bizleri büyülüyor.

Kale bugün Macarların tarihine ışık tutan Macar Ulusal Galerisi’ne ve Budapeşte Tarih Müzesi’ne ve Modern sanat Ludwig Müzesi’nde ev sahipliği yapıyor.

Kalenin etrafındaki alan sizi saatlerce dolaşmaya davet ediyor.

Dar sokaklar, ortaçağ evleri, eşsiz manzaralar, rahat kahvehaneler ve güzel hediyelik eşya dükkanlarıyla tarihi bir mekan…

Bir kaç fotoğraf çekildikten sonra sırt çantalarımızı alıp bir taksiyle otelimize dönüyoruz;

biraz dinlendikten sonra macar yemeklerini tatmak üzere resepsiyondan öğrendiğimiz restorana doğru yola çıkıyoruz.

Macar Restoranından içeri girdiğimizde; oyuncak bebekler,dantel işlemeler,kanaviçe işli örtülerle tipik bir yer karşılıyor bizi…

Ünlü Gulaş çorbası ve soslu tavuğuyla yöresel yemekleri tanıyoruz; turist gruplarının ağırlıklı olduğu restoranda iyi bir hizmet ve lezzet karşılığında güzel bir akşam geçiriyoruz, yürüyerek otelimize geri dönüyoruz.