Çoğumuz çevrenin davranışlarımız üzerindeki etkisinin farkına varmadan yaşıyoruz. Çevremizde uyum içinde olduğumuzu sanıyoruz ama aslında sürekli bir savaş halindeyiz . Biz onu kontrol ettiğimizi düşünürken aslında o bizi kontrol ediyor. Çevrenin bizim lehimize işlediğini, yani bize yardım ettiğini zannediyoruz, oysa bizi yoruyor ve tüketiyor.

Çevremiz bize bir şeyler vermekle meşgul değil, tek istediği bizden bir şeyler almak.

Sanki çevre hayatınızdaki bir düşmanmış gibi mi konuşuyorum?

Öyleyse doğru anladınız, ben de bunu demek istiyordum;çevreniz de sanki bir insanmış gibi düşünmenizi istiyorum.

Masada karşınızda oturan ezeli bir düşman gibi görün onu.

Siz rutin hayatınızı sürdürürken duyarsız kalmaz.

Dur durak bilmeden çalışan tetikleyici bir mekanizmadır ve davranışlarınız üzerinde etkisi, görmezden gelinemeyecek kadar güçlüdür.

Bu nedenle onu etten ve kemikten bir insan olarak görmek bir fantezi değil, neye karşı mücadele ettiğimizi görmemizi sağlayan bir stratejidir (hatta bazı durumlarda çevreye bir isim verilmesi bile tavsiye ediyorum).

Çevreniz sadece olumsuz şeylerle dolu değil. Bazen omzunuzdaki küçük bir melek gibi işlev görüp daha iyi bir insan olmanıza yardımcı olur.

Örneğin bir düğünde, sınıf buluşmasında ya da ödül yemeğindeyken oradaki insanlarla dost ve yoldaş olma duygusu bizi sarar. Herkes birbirine sarılır ve yakında bize yine buluşacaklarına birbirlerini arayacaklarına söz verirler (tabii genelde bu sözler tutulmaz, insana normal yaşamları döndükleri zaman yani kendilerini farklı bir çevrede buldukları zaman bu duyguları unutur, kimseyi aramazlar.Şu tezata bakar mısınız? Bir çevre bizi heyecanlandırıp yüceltirken, bir diğeri o iyi titreşimlere sanki hiç yaşamamış gibi silebiliyor)yani çoğu zaman çevremiz bir şeytan gibi işlev görüyor ve biz bunu fark etmiyoruz.

En tehlikeli çevre neyin doğru neyi yanlış olduğuna dair düşüncelerimizden ödün vermemizi gerektiren ortamlardır.

Günümüzün iş dünyasındaki aşırı rekabetçi ortamda, en sağlam insanlar bile bu tuzağa düşebilir.

Bazı ortamlar kendi aleyhimize olacak şekilde davranmamız için tasarlanmıştır.

Lüks bir alışveriş merkezinde gereğinden fazla para harcamak buna bir örnektir.

Aydınlatmadan tutun da renk düzenine ve reyonların genişliğine kadar her detayı satın alma isteğimizi arttırmak ve cüzdanımızdaki paraların çıkmasını sağlamak üzere tasarlanmış perakende mağazaları suçlayabilirsiniz.

İstemediğimiz ve ihtiyacımız olmayan şeyleri satın alma dürtüsünü tetikleyen bir yer olduğunu bilmemiz rağmen, orada olmayı biz seçtik hele de elimizde bir alışveriş listesi olmadan gittiysek.

Aşırı para harcayınca da aslında kendi yarattığımız bir tuzağa düşmüş oluyoruz.

Kumarhaneler ya da online alışveriş siteleri gibi ortamlar daha da tehlikeli çünkü son derece zeki insanlar tek bir amaca ulaşmak için yani bütün detayları müşterilerin orada daha uzun süre kalmasına ve daha fazla para harcamasını sağlayacak şekilde tasarlanmasıyla ellerinden gelen her şeyi yapıyor ve saatlerce çalışıyorlar.

O çok iyi bilinen uyku konusunu ele alalım.

Yetersiz uyku neredeyse ülke çapında bir salgın hala hastalık haline geldi.

Yetişkin Amerikalıların üçte biri yeterince uyuyamıyor;yeterince uyumak zor olmasa gerek.

Uykumuzu almak için gereken motivasyonu sahibiz.

Sabahları sersem ve miskin bir halde kalkmak yerine zinde ve tazelemiş olmayı kim istemez ki?

Ne kadar uykuya ihtiyacımız olduğunu da biliyoruz.

Bunun için basit bir matematik hesabı yapmak yeterli.

Kontrol bizde.

Uyku dediğiniz şey tamamen bizim tasarımımız altında olan bir ortamda yani evde istediğimiz gibi ayarlayabileceğimiz bir faaliyettir.

Ne zaman yatacağımıza kendimiz karar veririz hatta yatak odasında ışıktan tutun da çarşafa yastıklara ve yatağa kadar bütün ortamı da biz hazırlarız.

Öyleyse neden bize faydalı olanı yapmıyoruz; geç saatlere kadar yatmayıp yetersiz uyuyor sabahları da yorgun kalkıyoruz?

Bence bunun nedeni çevremizin bizi nasıl etkilediğini anlamıyor olmamızdır;

İçinde bulunduğumuz ortam ile ilgili uyku araştırmaları yapan Hollandalı bilim insanlarının “uyku vakti ertelemesi”adını verdiği tutumun; uyku saati geldiğinde neden uyuyamadığımızı;çünkü o anda içinde bulunduğumuz ortamda kalmayı tercih ettiğimizi; yatak odasının sakin ve rahat ortamına geçmek yerine,örneğin geç vakitte yeniden bir film izliyor,video oynuyor ya da bulaşık yıkadığımızı belirtmişler.

Rakip ortamlar arasında bir seçim yapıyoruz.

Oysa çevremizin uyku alışkanlıklarımızı nasıl sabote ettiğinin farkında olsak, davranışlarımızı değiştirir yaptığımız işi bırakır, cep telefonunu, dizüstü bilgisayarı ve iPad’i kapatır, televizyonu yatak odasından çıkarır, planladığımız saatte gidip yatardık..

Ezcümle:

Çevremizi düzenlemek; bize sahip olmak istediğimiz alışkanlıkları kazandırır.

Çevremizin farkına varmazsak da davranışlarımız olumsuz olarak etkilenir.

Kaynak:Triggers/Marshall Goldsmith