1991 yılı, İstanbul Tıp fakültesi ‘nde KBB ihtisası yapıyorum. Hocam Prof Sedat Katırcıoğlu popüler bir hekim; Koç, Sabancı gibi toplumun önde gelen şahsiyetlerin doktoru. Arada bir tıp dışı konulara, memleket meselelerine de girdiğimiz olurdu. Bi gün dedi ki Başbakanlığa hazırlanan Mesut Yılmaz ile randevum var ona İstanbul’un ulaşımına dair birkaç önerimi söyleyeceğim. Bende bu fırsattan istifade benim de bir fikrim var, onu da söyler misiniz dedim;

Bir Samsun milletvekili diyor ki; Beni mecliste her gün en az 50 kişi ziyaret eder. Bununla hem öğünüyor, hem yakınıyor. Vatandaş işi gücü bırakıyor, Anadolu’nun dört bi tarafından meclisin kapısında dayanıp, iş ve aş için vekilinin kapısını çalıyor. Bu hal hem vatandaş, hem de vekil için maddi manevi israf. Yaparsın bir merkezi sınav, sınav sonucuna göre vatandaşı işe yerleştirirsin dedim. Bunu söylerken tıpta uzmanlık sınavının 3 yıllık uygulamasının neticesi üzerinden konuşuyordum. TUS öncesi nasıl oluyordu;

Hastaneler KBB için yılda bir kadro açıyorlar, kimi alacaklarına da kendileri karar veriyorlardı. Benim ne siyaseten, ne de akademide yakın akrabam ve tanıdığım olmadığı için benim İstanbul Tıp Fakültesi gibi Türkiye’nin gözdesi bir klinikte ihtisas yapmam tam bir hayaldi. TUS sayesinde birçok Anadolu çocuğu bu imkana kavuştu. Bu imkan ile Türkiye’nin en güzide üniversitelerine liyakat esaslı kabul edilen doktorlar sayesinde Türkiye bugün tıp uygulamaları alanında dünyada söz sahibi. Ve Avrupa’ya yönelik sağlık turizminden çok büyük bir beklentisi var.

İnsanların gündemleri farklı oluyor, hoca beni yarım kulak dinledi ama 1999 yılında DMS adıyla ilk merkezi sınav Hikmet Sami Türk’ün Bakanlığı zamanında başladı, 2002 yılında KPSS adıyla tüm kamu alımlarını kapsadı. Bu sınavın ilk atamalarını Pamukkale Üniversitesi İşletme Müdürü olarak karşılama ve gözlemleme fırsatım oldu. Kimileri akademik olarak başarılı idi ama atandıkları kadro için uygun değillerdi. Kimileri de atandığı andan itibaren memleketine nakli ile uğraşmaya başladı. Ama bunlar keyfe keder pürüzlerdi. Neticede doğru bir iş yapılmıştı. Evet o sisteminde zaafı vardı ancak hiçbir zaman şimdiki mülakat sistemi kadar zaafı yoktu. En azından şaibeye açık değildi. İnsanlardaki adalet duygusunu örselemiyordu. Kapımızda aş ve iş isteyen yüzlerce çocukluk arkadaşı, hemşeri, eş dost tanıdık ve akrabaya söyleyecek net bir cevabımız olmuştu. “Artık bu işler sınav ile oluyor”

Burada sınav soruları çalınıyordu diyenleri duyar gibiyim. Devlet odur ki, soruları çaldırmaz, çalanı yakalar, çaldığına pişman eder derim ben de.

KPSS ile doğrudan yerleştirme işlemi 2016 yılında sınav sonrası mülakat getirilerek bozuldu. Kadronun üç katına kadar aday mülakata çağrıldı. Neden mesela % 30’u kadar fazlası değil de, üç katı kadar. Bu değişikliğin herkesin üzerinde anlaştığı nedeni, adam kayırabilmenin önünü açmak olduğu konusunda hemfikiriz. Adalet ve liyakata uymak gibi erdemli bir iş yapmak dururken neden bu yol tercih ediliyor?

Türkiye’de kamunun 100 birim iş, aş, mal ve hizmet üretmesi gerekiyor diyelim. Ama bizim üretimimiz daha az mesela 60 birim. Yapılması gereken öncelikli işimiz bu üretimi 100 birime çıkarmak olmalıdır. Bunu yapamıyorsanız var olanı bölüşmek durumunda kalırsınız. Bu 60 birimi 100’e bölerseniz her bir bireye 0,6 birim kaynak düşer. Herkes ihtiyacının altında bir kaynağa sahip olur ki buna yoklukta eşitlik diyebiliriz. Ama bu 60 birimi 51’e bölerseniz pay alanların payına 1.2 birim pay düşer. Yani toplumun yarısını mutlu edersiniz. Siyasetin şu anda yaptığı budur, tüm imkanları bu % 51 için kullanıyor. Toplumun bu kadarı iktidarda kalmanız için yeterli oluyor. Bu durumun % 49 aleyhine işlemesinin ortaya çıkardığı sorunu gözden kaçırmak için bu kesimi damgalamanız ve şeytanlaştırmanız gerekir.

Siyaset böyle bişey, elinde imkan olan kullanıyor. 20 yıl önce başkaları kullanıyor ve şeytanlaştırılanlar başkaları idi, şimdi roller değişti o kadar. Yanlış anlaşılmak istemem, sıra bize geldi gibi bir mazereti asla kabul edemem.

Adalet ve liyakat üzerine sistem kuramamış toplumlar eninde sonunda duvara toslar. İşte o gün suçlu aramak, bulmak ve dahi cezalandırmanın bu topluma bi faydası olmaz…