Merhaba sevgili okur, uzun süredir kafamda kurup bir türlü ifade edemediğim bir durumdan söz edeceğim bu köşede.

Bir anlaşılmazlıktan, bir şükrandan, bir isyandan ve en önemlisi varoluştan bir kaç cümle paylaşacağım sizlerle.

"Son zamanlarda yaşamın bizleri ne kadar zorladığı zaten belliyken; rutinde yaptığımız şey yaşamak mı, hayatta kalmak mı?"

Sanırım bu soru kafamdaki her şeyin bir toplamı, her şeyin kısa bir açıklaması. Esasında bu soruyu sormak bile çoğu şeyin cevabıyken, ben biraz daha derinleştirip, konunun bana özel yerlerine değinmek derdindeyim.

Nefes alıp veriyoruz sevgili okur, ben çok tasvip etmesem de işin şükran boyutu burası. Peki, yaşıyor muyuz? Gerçekten bize verilen bu ömrü doğru şekilde kullanabiliyor muyuz. Geçen zamana katma değer kazandırıp, doğduğumuzdan daha mutlu, daha donanımlı, daha faydalı şekilde ömrümüzü idame ettirebiliyor muyuz?

Sorulardan bir tanesi de bu sevgili okur; yani, bugünü ya da dünü düşünmeden mutlu olup, insanları mutlu edebiliyor muyuz?

Kaygılarımızdan kurtulup, kaliteli zaman geçirebiliyor muyuz?
Bu sorulara cevabimiz evet ise; ne mutlu sevgili okur, ne mutlu sana.

Bu sorulara cevabımız hayır ise; sorulması gereken yeni sorular var önümüzde.

Ne yapabiliriz, sorunlar bizden mi ileri geliyor yoksa önüne geçemeyeceğimiz sorunlar mi bize engel oluyor.
Kişisel prensiplerimden biri, önüne geçemeyeceğim şeylere üzülmemektir. Önüne geçebileceğim bir şeyse, sorusunu sormadan, unutup gitmek de kendime yapabileceğim en büyük kötülüktür.


Evet sevgili okur bu kapalı Denizli havasında, nihayet kış soğuğunu kemiklerimize kadar hissedebildiğimiz bu şubat ayının henüz başında biraz içimiz karardı fakat, çözüm bizde, kendimizde. Bu yazıyı anlayabilenler ve anlayamayanlar illaki olacaktır ama bir kişi bile şu küçük yazıdan birazcık feyz alsa, bir kişinin gözlerini açabilsem bana yeter.


Nefes alıp vermek, yasamak değildir.


Bol şans diliyorum sevgili okur. Güzel haberler sizlerle olsun!