Bir ay önce bir akşamüzeri Metin Ekici abim aradı. Babası Enver Ekici’yi acil ilçe hastanesine kaldırmışlar. Kalp hastalığı nedeniyle tam teşekküllü bir hastaneye sevki gerekiyormuş. Üniversite olsun isteyince sorun başlıyor. Sağlık sistemi, hastaları, hasta ve sahiplerinin isteklerine bakmaksızın öncelikle Devlet Hastanesine naklediyor. Devlet hastanesindeki doktorların değerlendirmesine göre orada kalıyor veya üniversiteye nakli olabiliyor. Bunun istisnai durumu Üniversitenin hastayı doğrudan kabul edeceğini belirtmesi.

Metin abim beni bunun için arıyor. Daha önceki tecrübelerimden kalp denilen hastanın göğüs; göğüs denilen hastanın yoğun bakımlık çıkmasından dolayı üniversitedeki hekim arkadaşlara mahcup olmamak için ben bi sevk eden doktor ile görüşeyim diyorum. Biz bu görüşmeyi ayarlarken Rahmetlinin diğer Oğlu Mülkiye müfettişi Ali Ekici daha hızlı davranıyor ve baba kardiyoloji yoğun bakıma kabul ediliyor.

Ertesi gün kardiyoloji yoğun bakım yatağında ziyaret edip doktorundan aldığımız bilgiye göre; kalp yetmezliğine bağlı akciğerde su toplanması ve solunum yetmezliği ile makinaya bağlanmaya ramak kala, hastamız uygun tedavi ile günler içinde toparladı ve önce göğüs yoğun bakıma sonrasında göğüs servisine alındı. Gerek yoğun bakımlarda, gerekse serviste ziyaret ettiğimde bilinci açık olduğu için hem ilgimize müteşekkir, hem de düştüğü haller için üzgündü. Bu nesil hastalarda muhteşem bir tevekkül vardır. Ölümü kabul eden ve hatta isteyen bir hal diye özetleyebileceğimiz bir hal ve tavır. Ondan geldik ona gidiyoruz der gibi; her nefis ölümü tadacaktır der gibi; yeterince yaşadık, göreceğimizi gördük, evlatlara yük olmadan der gibi…

Bu bir aylık süreçte dostum, rahmetlinin oğlu, çocukluğumun Kuran Kursu arkadaşı, Türk dili ve Edebiyatı hocası Prof Metin Ekici ile sık sık bir arada olduk. Babasının etrafından ayrılamadı, ulusal ve uluslararası görevi olduğu onca toplantısı geldi geçti.

Hemen herkes babası için en iyisini ister ama, bir evladın yapabileceklerinin ötesinde kah kendini babasının yerine koyarak, kah babası ne ister diye kafa yorarak geçen bir ay. Dostlarının önerdiği yaşlı bakım yerini gördükten sonra bir çay içimliği oturduk. Babacığım dedi hep kendisinin olan bir mekanda, hakim figür olmaya ve hükmetmeye alışmış. Hadi Alzheimer başlangıcındaki annem farkına bile varmaz ama babam bir odayı başkaları ile nasıl paylaşacak dedi durdu ve olmazda karar kıldı. Ne olacağına, ne yapılacağına o gün gelince karar verilecekti.

Bu süre zarfında diğer evladı Ali abiyi de yakıdan tanıma fırsatım oldu. Mülkiye müfettişi Ali Ekici mütevaziliğin vücut bulmuş hali. Baba Enver Ekici ve iki evladı gözümün önüne getirdim de, huzurlu, saygılı, sevgili bir gönül evi hayal ettim.

O gün gelemedi, bana sorarsanız Enver amcamızın dilediği oldu ve vakitlice, evlatları ile hasret gidererek, dostları ile vedalaşarak ahiretin yolunu tuttu. Güzel evlatlar yetiştirmişti, onların dünyadaki varlığı, kendisinin varlığı gibi olacak diyebiliriz. Onlarda babalarının son günlerini huzur ve huşu içinde geçirmesini sağladılar. Ellerinden geleni fazlası ile yaptılar, Enver amca hakkını helal etmiştir ben şahidim, Allah’ta şahittir. Mekanı cennettir inşallah.

Yazımın başında da söylediğim bir nesil göçmeye hazır bir şekilde imanını ve taksiratını yanında taşır. Dünyevi olanın sonlu oluşundan, uhrevi olanın sonsuzluğuna uçmaya hazırdır, Allah bizlere de nasip eder inşallah…

Yazımızı UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Somut Olmayan Kültürel Miras Komitesi Başkan Vekili Prof. Dr. Metin Ekici’nin sözleri ile tamamlayalım; “ Baba adını yürüten evlat görklü.”