3 Haziran 2023 tarihinde saat 23.30’da Gülnaz abla hayatını kaybetti. En güzel gündü, yeğeninin düğünü vardı. Bu durum düğün bitiminde meydana geldi. Hastaneye götürdük ama kurtaramadık. Herkese bir şaka yaparak, hoşça kalın bile demeden çekip gitti. Düğünde herkese neşe veriyor, gülümsüyor, hayata güzel bakılmasını sağlamaya çalışıyordu. O da kendini oyun pistine attı. Cemile’m türküsü çalıyordu orkestradan. Pistteki insanlarla oynadı, gençlerin güzel oyunlarına katıldı. Cemile’m oyununu çok sevdiği söyleniyordu.

Hava yağmurlu olduğundan oyun pisti ıslaktı; ne kadar silinirse silinsin yine de ıslaklık giderilememişti. Önce kilolu bir bayan kayarak düştü, düğüne gelenlerin ödü koptu. Kadını kaldırdılar, kendine gelmesine yardımcı oldu oradaki insanlar. Oyunda kayılmasın diye pistin önündeki çimlerde oyunlarını oynamaya başladı düğün çağrılıları. O arada Gülnaz abla yere yığıldı kaldı. Çevresindekiler düştüğü yerden kaldırmaya çalıştılar ama Gülnaz abla kalkamadı. O arada ağlamalar, bağırıp çağırmalar, feryat figan başladı.

Kızı Sıdıka, anne anne diye acı acı bağırıyordu. Çevresindeki kalabalık da ne yapacağını bilememenin şokunu yaşıyordu. Herkes yardım etmek istiyor, yaşama döndürmeye çabalıyordu. Cankurtaran çağırdılar ama yetişemedi. Kardeşinin oğlu Orhan otomobiliyle hızlıca hastaneye götürdü. Orada da doktorlar, sağlık çalışanları çok uğraştı yaşama döndürmek için. Kızları feryat figan içinde şok olmuşlar, kendilerinde değillerdi. Kardeşler, yeğenler, akrabalar hepsi hastaneye doluşmuştu. Sanki herkes umudu kesmiş gibiydi, korkulu bir bekleyiş içine girildi. Hastane koridorundan soğuk bir “ vefat etti! “ sözü yankılandı kulağımızda. Yakınları, torunlar, kardeşler büyük bir çaresizliğe düştü. Damadı Baki öğretmen de sağa sola koşturuyor, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. Doktorlarla, hemşirelerle sürekli iletişim halindeydi. Onda da bet beniz atmıştı; beklenmeyen, akla bile gelmeyen bir şeydi bu.

Gülnaz ablanın hiçbir rahatsızlığı yokmuş bilindiği kadarıyla. Ölüm ona hiç yakışmadı. Dostlarına, sevdiklerine düşünemeyecekleri kötü bir şakaydı bu. Son habere kadar “ şaka yaptım! “ deyip uyanmasını bekledik. Eşi Turan abiye nasıl haber ulaştırılacak, ona ne denecekti? Kızı Sıdıka, Işılay bu beklenmeyen durum karşısında, üzüntüden yeri göğü yıkıyorlardı. Hiç böyle bir ayrılık görülmedi; hem de düğünde. O da istemezdi sevdiklerinden ayrılmayı; kalbi yenik düştü hayata.

Hastaneye getirilen Turan abi isyan etti. Nasıl olur, ölme sırası benimdi, ona “ benden önce gitme! “ demiştim diyerek acısını dile getiriyordu. Yakınları, dostları ona teselli etmeye çalışıyorlar ama kolay değildi. Bu acıyı ancak Turan abi anlayabilirdi. Evine gittiğimizde Turan abiyi sakinleştirmeye, acısını anlamaya çalıştık. Ne yaparsak yapalım bu onun acısıydı; o acıyı yaşıyordu işte.

Gülnaz ablayla vefatından önce uzun bir konuşmamız oldu. Doğum yeri olan Acıpayam Kurtlar Köyü’nden başlayarak anıları tazeledik. Onlar çok uzun yıllar önce Kurtlar’dan Torbalı’ya göçmüşler. Torbalı’da kendilerine yeni bir hayat kurdular. Tarımla, sebze yetiştiriciliğiyle uğraşıyorlardı. Ailecek köydeki çalışkanlıklarını Torbalı’da da sürdürdüler. Kent yaşamına da uyum sağladılar. Artık kent yaşamının bir parçası olmuşlardı. Çocukları, torunları kentte yetiştirme olanakları daha iyiydi. Çocuklar bundan yararlandı, kent yaşamını da sevdiler.

Gülnaz abla çocukluk yıllarımızı anlattı, ninemi dedemi anlattı, dayıları anlattı. Tabii annesini babasını da anlatmazsa olmazdı. Onları öyle güzel anlattı ki, hep onu dinledik. Bu gece Muhammet’le Cengiz benim misafirim olacak demiş. Muhammet, hep zor günlerde geliyorsun, seni en son teyzenin ölümünde gördüm, bu sefer sevinçli bir günde Pınar’ın düğünündesin, dedi. Ben de bundan sonra daha sık haberleşeceğimizi söyledim. Muhammet, biz teyze çocuğuyuz araya fazla mesafe koymayalım, anlamında bir şeyler söyledi. Söylediklerinde içtendi, bir gerçeği ifâde ediyordu. Abla bunda kimsenin suçu yok, hayat şartları bu duruma getirdi bizi, diye cevap vermiştim.

Kızlarını, damatlarını, torunlarını anlatırken yüzü gülüyordu, mutluydu. Torunlarını büyütüyor, onların sağlıkla büyümesine yardım ediyor, onlara göz kulak oluyordu. Evlerinin önünde düğüne gitmek için beklerken torunu Aybike de vardı. Belli ki Aybike onu çok seviyordu. Aybike nasıl da mutluydu anneannesiyle birlikte olmaktan. Gülnaz abla hayat dolu bir insandı, girişkendi, konuşkandı, sözünü kimseden sakınmazdı. Ele aldığı hangi iş olursa olsun, doğru ve düzgün yapardı. O girişkenliğini apartman yöneticiliği yapmaya kadar götürmüş. Hep bir şeyler yapmak isteyen, bunun için çabalayan, canı tez bir insandı. Onu Cennet teyzeme çok benzetirdim. Onunla konuşurken sanki Cennet teyzemle konuşuyor gibi hissederdim kendimi. Gülnaz ablanın korumacı bir yaklaşımı vardı; yakınlarının, sevdiklerinin, dostlarının ayağına taş değsin istemezdi. Ülkede ve dünyada olup bitenlere de kayıtsız değildi; doğru bildiklerini dobra dobra söylerdi.

Gülnaz abla kardeşleriyle de yakından ilgilenir, onların dertleriyle dertlenir, sevinçleriyle de sevinirdi. Her zaman olduğu gibi bu sevinçli günde de onlarla oldu ama sonu kötü bir şakayla bitti. Böyle mi yapılır Gülnaz abla, sen hastanede yatacak, seni ziyarete gelecek, iyileşince sevinçle oradan çıkaracaktık. Anlatırken seni “ öldü “ demeye dilim varmıyor, hiç yakışmıyor ölüm sana.

Gülnaz abla, sen bizim büyüğümüzdün; senden şaşırdığımızda yol yordam bekler, moral desteğe ihtiyacımız olurdu. Hasta olmadan, hastanede bile yatmadan, kimseye bir şey söylemeden böyle mi gidilir? Beş ay arayla iki kardeş, kimseye bir şey söylemeden hayata veda ettiniz. Yaşananlar karşısında şaşkınız, tarifsiz üzüntüler içindeyiz. Yaşadıklarımızı kolay kolay unutmayacağız. Pınar’ın düğününde hep birlikte sevinçli günler yaşayacak, Pınar’ın en güzel gününe, en mutlu anına ortak olacaktık.

Seni unutmayacağız Gülnaz abla; çocuklarının, torunlarının, kardeşlerinin, kardeş çocuklarının yüreğinde yaşayacaksın. Yattığın toprak seni incitmesin, ışıklarda uyu...