Söyle sevda içinde türkümüzü
Aç bembeyaz bir yelken
Neden herkes güzel olmaz
Yaşamak bu kadar güzelken?
İnsan dallarla, bulutlarla bir
Aynı mavilikten geçmiştir
İnsan nasıl ölebilir,
Yaşamak bu kadar güzelken?
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Fazıl Hüsnü’nün şiirinde iki dönem görülür. Birincisi sezgi dönemi, ikincisi akıl dönemi. “ Havaya Çizilen Dünya, Çocuk ve Allah, Daha, Çakır’ın Destanı, Taş Devri” birinci döneme giriyor. İkinci dönem kesin çizgilerle Asu ile başlayıp, günümüzdeki şiirlerine kadar sürüyor.
Fazıl Hüsnü bir söyleşisinde şöyle diyordu: “ Ben şiiri koklayarak bulurum.” Gerçekten kendi sezgici dönemini bundan daha iyi anlatacak söz bulunamaz. Şair şiiri koklayarak ve güdüleriyle buluyordu. Ona göre espri iki türlüdür: erkek espri, dişi espri. Güneşinki erkektir, çünkü ışığı kendindendir. Ayın ki ise dişi, çünkü bir ışığı yansıtmaktadır. Şair daha çok sezgileriyle bir şey yapıyorsa, o erkektir; daha çok kültürüyle var oluyorsa, o da dişidir.
Fazıl Hüsnü, bu sezgici döneminde değişik temaları işleyerek ( ölüm, yalnızlık, korku, gelenekler ) Türk şiirine kendine özgü damgasını vurmuştur. O şiirler de okunduğunda insanda değişik tatlar bırakır. Sağlam duyarlılığı ve sezgisi bu şiirlere sinmiştir.
Fazıl Hüsnü, şiirlerinin ikinci döneminde toplumsal temaları işleyen şiirler yazar. Toplumsal temaların işlendiği şiirleri, yaratıcılığında büyük bir yer tutuyor. İlk dönem şiirlerinde Fazıl Hüsnü Dağlarca, okurları gizemli bir çocuk dünyasına götürüyor ve çocuğun algıları aracılığıyla yaşamın en önemli sorunlarını, insan ve doğa ilişkilerini irdeliyor. Oysa, ikinci dönemde daha çok somut olaylara değiniliyor ve büyük bir dikkatle Anadolu’daki yaşam ve töreler gözlemleniyor.
“ Toprak Ana “ adlı kitapta ilk kez toplumsal yaşamın dramatik yanı çok yakından yansıtılıyor. Şair, orduda bir subay olarak 15 yıl çalışmıştı. Subay olarak Doğu Anadolu’nun değişik yerlerinde görev yaparken, halkın yaşamını yakından izleme olanağı bulmuştur. Köylülerin yaşamındaki içler acısı durum onu çok etkilemiştir.
“ Toprak Ana “ kitabında Fazıl Hüsnü Dağlarca, Anadolu köyünün bizi çok üzen bir panoramasını çiziyor. Zaten şiirlerinin başlıkları da çok anlamlıdır. “ Işıksız Köy, Ağaçsız Köy, Yağmursuz Köy, Kolsuz Köy, Mektupsuz Köy...” vb.
1960’lı yıllarda Dağlarca’nın şiiri, yeni bir aşamaya giriyor. Bu her şeyden önce 27 Mayıs 1961’den sonra ülkede oluşan toplumsal ve siyasal ortamın, onun dünya görüşü üzerindeki etkisine bağlanabilir. Bu dönemden başlayarak toplumsal konulu şiirler, Dağlarca’nın yaratıcılığında başlıca yeri tutuyor. Sanatın işlevi ve amaçları konusunda görüşlerini de açıklayan ozan, şunları söylüyor: “ Bizim gibi toplum konularını, ileri ülkeler kadar yoluna koyamamış uluslarda ozanların toplum şiirlerini hor görmeleri bence bir suçtur.”
Dağlarca’nın toplumsal konulu şiirlerinde simgeleme büyük bir yer tutuyor. Örneğin ozan çoğu kez, Türkiye’yi simgeleyen milyonlarca ayaklı büyük bir böceğe sesleniyor. Ozan, bu kocaman böceğin ne diye kımıldamadığını anlamak istiyor. Niçin uyanmıyor, karanlıktan aydınlığa çıkmak için niçin güçlü ayaklarını harekete geçirmiyor?
Bütün olarak diyebiliriz ki, Dağlarca’nın toplumsal konulu şiirleri geleceğe olan inançla doludur. Ozan, insanların mutlaka aydınlığa ve mutluluğa yöneleceklerine inanır; çünkü insanın içindeki özgürlük özlemini hiçbir şey söndüremez. Yüzyıllar boyunca her dönemde halkın sorunlarını çözmek için uğraş verenler olmuştur. Onlar adaletsizliğe ve kötülüğe karşı her koşulda seslerini yükseltmişlerdir.
“ Şiir halktan koparılamaz ve halktan yana olan görevini yapmak zorundadır. “ Dağlarca böyle diyor. Ozan, dürüst bir sanatçının yaşama sırt çeviremeyeceği kanısındadır. Sanatçı halkın hep önünde ve yanında yer almalıdır. Büyük ozanlar dünyanın her yerinde bu etkenliğe katılarak daha da yücelirler.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın 1960’lı yıllar ve sonrasında yayınlanan şiirlerinin özü epeyce genişliyor ve şiirlerine bütün dünya tema ( içerik ) olarak giriyor. Tüm insanlığın yazgısına karşı bir ozan olarak Dağlarca’nın sorumluluk duygusu daha belirgin bir biçim alıyor. Olaylar nerede geçerse geçsin, ozan onlara karşı ilgisiz kalmıyor. Fazıl Hüsnü’nün şiirleri gitgide sınırlarımızın dışına taşıyor. Ele aldığı konular Asya, Avrupa, Amerika’da yaşayan, nerede olursa olsun, tüm insanlar için hem değerli, hem de anlamlıdır. Dağlarca’nın şiirlerinin insan sever niteliği, onun şiirini tüm ulusların malı yapıyor. Türk şiirinin bu büyük ustasının şiirleri uluslararası bir boyut kazanıyor. Örneğin Cezayir halkına adanmış “ Cezayir Türküsü “ , o korkunç atom bombardımanından söz eden “ Hiroşima “ ozanın bilincinin ne kadar yüksek bir düzeye ulaştığını gösteriyor.
Fazıl Hüsnü, yeryüzünde olup biten değişikliklere toplumsal ve düşünsel düzeyde bir anlam vermeye çalışmıştır. Çok büyük bir inançla dolu olan ozana göre, bağımsızlığı için uğraşan her insan mutlaka amacına ulaşacaktır.
Fazıl Hüsnü birçok şiirinde dünyamız insanlarının birbirlerine karşı yabancılaşmış olmalarından acı bir dille söz eder ve dünyamızdaki insanların kardeş olduklarını unuttuklarını, insanların derilerinin farklı olmasından dolayı birbirlerinden nefret etmemeleri gerektiğini belirtir.
Eleştirmen Mehmet Fuat, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın toplumsal konulu şiirlerinin sanat bakımından hiç de zayıf olmadığını, tam tersine onun şiirlerinin sanatsal ve estetik yönden güçlü olduğunu söylüyor. Gerçeği her yönüyle sanat açısından vermeye çalışan ozan, yaşamdaki gerçekliği çok daha geniş bir açıdan ele almıştır. Bağımsız çizgisinde ilerleyen Dağlarca şiirimize yepyeni bir boyut getirmiştir.