Tüm kanser vakalarının sadece yüzde 5-10'unun genetik faktörlere bağlıyken, kalan yüzde 90-95'inin çevre ile ilgili faktörler ve yaşam biçiminden kaynaklandığına dikkat çeken Erek, sigara ve aşırı alkol tüketmek, radyasyona maruz kalmak, aşırı kilolu olmak, hareketsiz bir yaşam tarzı ve beslenme şeklinin kanser oluşumunda önemli faktörlerden olduğunu kaydetti.
“Son yıllarda yapılan çalışmalar kanser ile beslenme arasındaki güçlü ilişkiyi ortaya koymakta, kanserin beslenme ile ilişkisinin yüzde 35 oranında olduğunu göstermektedir” diyen Erek şöyle devam etti:
“Bu göz ardı edilemeyecek kadar yüksek bir orandır. Bizler için kanserin bizi bulmasını beklemek yerine yaşam tarzımızı ve beslenme şeklimizi değiştirmek en doğru olan yöntemdir. Kanseri hayatımızdan uzak tutmak için atmamız gereken en önemli adım ise doğru ve sağlıklı bir beslenme düzeni oluşturmak, doğru önerilerle yaşam tarzımızı düzenlemektir.”
“Sağlıklı vücut ağırlığında olduğunuzdan emin olun”
Yapılan araştırmaların obez ya da kilolu olmanın bireylerde; pankreas, kolon, yemek borusu (özefagus), tiroit, böbrek kanseri vb. yakalanma riskini arttırdığını gösterdiğini anlatan Erek, şu önerilerde bulundu:
“Bir diyetisyen kontrolünde sağlıklı vücut ağırlığına ve en önemlisi sağlıklı yağ yüzdesine ulaşmanız, kanserden korunmada önemli bir adım olacaktır. Aldığınız enerji, harcadığınız enerjiden fazla ise vücut ağırlığınızın artması muhtemel bir durumdur. Bu durumun önüne geçmek için daha küçük porsiyonlar tüketmeye çalışmalı, beyaz unlu, aşırı yağlı ve şekerli besinlerden uzak durmalısınız.”
“Fiziksel aktivitenizi arttırın”
Fiziksel aktivitenin rolüne değinen Erek, bunu şu sözlerle özetledi:
“Fiziksel aktivitenin artması meme, kolon, prostat, rahim vb. kanserlerin riskini azalttır, vücut ağırlığı kontrolüne yardımcı olarak, sindirim sistemini düzenler, bireyin kendini daha iyi hissetmesini sağlar, depresyon riskini ve stresi azaltır. Bu sebeple haftada en az 3 gün toplam 150 dakika yürüyüş önerilmektedir.”
“Tabaklarınızı renklendirip, meyve sebze tüketimine özen gösterin”
“Yapılan araştırmalarda sebze ve meyvelerin yeterli tüketiminin ağız, mide, yemek borusu, kolon gibi kanserleri önleme ile ilişkili olduğu tespit edilmiştir” diyen Erek, şu bilgileri paylaştı:
“Meyve ve sebzeler fitokimyasallar denilen likopen, lutein, antosiyanın, beta-karoten, C vitamini, E vitamini ve selenyum içerdiği için hücreleri hasardan korur ve bağışıklık sistemini güçlendirir. Mevsimine uygun farklı renkte meyve sebzeler tercih edilmeli ve günde en az 3 porsiyon meyve, 2 porsiyon sebze tüketmek hedeflenmelidir.”
“Öğünlerinize kuru baklagilleri ve tam tahılları ekleyin”
Posadan zengin bir beslenme düzeninin kolon ve rektum kanserine karşı koruyucu olduğunun altını çizen Erek, “Posa birşelikleri kanserojen moleküllerin emilimini azaltarak, kanser hücrelerinin gelişimini baskılar ve kansere karşı koruyucu rol oynar. Yeterli posa almak için tam tahıllı ekmekler ve kurubaklagiller ile hazırlanmış salataları tercih edebilirsiniz” dedi.
“Aşırı yağ tüketiminden kaçının”
Aşırı yağlı bir beslenme düzeninin meme, kolon ve prostat kanserleri oluşumunda önemli bir risk faktörü olduğuna dikkat çeken Erek, şöyle konuştu:
“Özellikle hayvansal yağların yüksek olduğu bir beslenme, doymuş yağ ve kolesterol içeriği sebebiyle kalp hastalıkları için de risk etmenidir. Beslenme düzeni oluştururken yağsız etler tercih etmeye hayvansal kaynaklı yağlardan uzak durmaya çalışın.”
“Tuz tüketimini sınırlandırın”
Mide kanseri ile beslenme ilişkisinin araştırıldığı çalışmada, yiyeceklere fazla tuz eklenmesinin mide kanseri riskini 4.2 kat arttırdığını ifade eden Erek, bu nedenle yiyeceklere ekstra tuz ekleme alışkanlığın vazgeçilerek, tuz tüketiminin minimumda tutulması gerektiğini bildirdi.
“Yanlış pişirme yöntemlerinden uzak durun”
Besinlerin pişirilme yöntemlerinin hangi besinlerin tüketildiği kadar önemli olduğuna işaret eden Erek, sözlerini şöyle tamamladı:
“Yanlış pişirme yöntemleri, besinlerin besleyici değerinin azalmasının yanı sıra kansere yol açan maddelerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bu nedenle besinleri kızartma, doğrudan ateşte ya da mangalda pişirme yöntemleri kullanarak hazırlamak yerine ızgara, buğulama, fırında pişirme ve haşlama yöntemlerini tercih etmeniz önerilmektedir.”