MARTİN EDEN

Jack London’ın kendi hayat öyküsünden de yararlanarak uyarladığı kitabında, Martin Eden karakteriyle toplum normlarını,statü ve zenginliğin gerçek aşk karşısındaki anlamını ve değerini sorguluyor ve statü karşısında önce yazma sonra yaşama heyecanını ve isteğini kaybetmesini konu alıyor.

London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını göz önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine de bir yandan işaret ediyor.

Martin Eden oldukça güçlü,sağlıklı bir bedene sahip eğitimsiz ve kaba bir denizciydi.Kendi sınıfına mensup tüm diğer gençler gibi o da doğallıkla,sadelikle ve vasatlıkla yaşamayı seçmişti.

İstediği kızla birlikte oluyor, istediği yerde yemek yiyor, istediği şekilde konuşuyor, istediği zaman dövüşüyor,istediği yerde kalıyor,istediği zaman çalışıyordu.

Martin Eden bir gün kavgadan kurtardığı bir burjuvazi olan Arthur tarafından,eve akşam yemeğine davet edilmişti.

Burjuva sınıfına mensup insanlar için; bu tür köylü sayılan, alt tabakaya ait; konuşması ve davranışları bayağı,basit ve kaba gelen kişilerle tanışmak ve dalga geçmek bir eğlence ve heyecan konusuydu.

O akşam Arthur’un yemek sofrasına konuk olduğunda; sanki - binlerce yıl önce yaşayan bir mağara insanının binlerce yıl sonra gelişmiş medeniyete bir anda ışınlanarak dahil olması gibi-gözleri kamaşarak izlediği,anlamlandırmaya çalıştığı sofranın büyüsüyle; konuşmaların zarifliği ve nezaketi ile kendini bir anda Arthur’un kız kardeşi Ruth’a hayranlık beslerken ve aşk yaşadığını hissederken (belki de sanarken) buldu.

Ve kendine imkansız bir hedef belirledi. Martin de böyle yaşayacaktı.

İngilizcesini,dil bilgisini,gramerini düzeltecek;yazılar yazmaya başlayacak,onları yüksek fiyatla satan dünyanın en çok aranan yazarı olacaktı.

Yazar olmayı bir kenara bırakın, daha kendisi bile birkaç şiir kitabı okuduğunun,sözcükleri yersiz ve eksik söylediğinin,bu hedefin çok zor olacağının farkındaydı.

Bunun üzerine kendini kütüphanelere ve okumaya verdi…

Günlerce,gecelerce,haftalarca ve aylarca;okudu,okudu, okudu ve okuduklarından gelişerek,beslenerek ve yavaş yavaş bir yazara dönüşerek yazmaya başladı.

Yazmaya başlamasının tek bir amacı vardı; aşık olduğu Ruth‘u kazanmak,onu iyi yaşatmak ve o sınıfa ait tüm geleneklerini,alışkanlıklarını ve düzeni yaşamaya devam etmesini sağlamak; elbette bir yandan da burjuvazi ailesi tarafından kabul edilmekti.

Oldukça zor bir çalışma sistemi belirlemişti;sadece 4 saat uykuya kendini mahkum ediyor günün geri kalan kısmında sadece çalışıyordu.

Kimi zaman günlerce ağzına bir lokma girmiyordu. Yazdığı yazıların hiçbirini beğenilmemesi ve editörler ve dergi yöneticileri tarafından geri gönderilmesi onda daha da hırs yaptı.

Yeri geldi pul parasını bulamadı,yazılarını gönderebilmek için kıyafetlerini,bisikletini, saatini rehin verdi.

Kendini tek bir şeye adamıştı yazmak ve yazıları karşılığında çok para almak.

Bu parayı kendisi için istemiyordu.Kendisine inanan kişilere yardım etmek onları iyi yaşatmak ve aşkıyla mutlu olmak için arzu ediyordu.

Ancak günlerce yemek yiyemediği,kardeşinde davet edildiği akşam yemeklerinde ancak karnına sıcak bir kaç lokma girdiği bir zamanda, Ruth bir işe girip çalışmayan Martin’i bir mektupla terk etti..

Martin mektubu aldığında inanamadı; sevgilisine tek bir soruyu sormak ve cevabını öğrenmek istediğini söyledi:

Gerçekten beni seviyor musun?

Olumsuz cevap karşısında artık yazmaktan da soğumuş,tüm çabalarının boş olduğunu düşünmüş,eski arkadaşlarıyla bıraktığı yerde olmadığını fark etmiş,yeni bulduğu bir arkadaş ile sadece yaşama tutunmuştu.

Arkadaşından izinsiz yolladığı şiiri basıldıktan sonra en yakın arkadaşını kaybetmişti.

Ardından kendi yazılarının dergiler tarafından; onlarca,yüzlerce,binlerce dolara satın alındığını kabul edildiğini gösteren mektuplar almaya başladı.

Ama artık hiçbir şeyden zevk almıyor,tat almıyor,mutlu olmuyor ve kazandığı paranın hiçbir anlamını hissetmiyordu.

Ün ve para kazanan Martin Eden’ı ziyaret eden Ruth,aşkını dile getirip bağışlaması için yalvarmasına rağmen kahramanımız, ben önceki seni seven Martin’den farklı değilim; yazılarım kabul edilmediği zaman,fakir ve açken beni istemediğini söyledin, o zamanki Martin ile şimdiki Martin aynı; tek fark sizin burjuva sınıfınızın kabul gördüğü toplum normları ve değer yargıları ile artık ün ve servetim olduğu için senin beni istiyor,kabul ediyor olman diyerek eski aşkını reddetti.

Ruth’un yalvarmalarına karşı kahramanımız onu evine geri götürdü.

Kazandığı tüm parayı sevdiklerine dağıttıktan sonra hayattan başladığı noktadan ayrılmaya karar verdi.

Bir gemiden kendini sulara bıraktığında artık hiçbir şey için geri dönüş yoktu.

Kitaptan alıntılar:

…Sınırlı beyinler ancak başkalarındaki sınırları görürdü.

…Yaşamayı arzu etmeyen bir hayat, sona erme yoluna girmiş demektir.

…Başarı keyif aldığın şeyi yapmak deyğil, yaparken haz duymaktır.

…. Güzelliği,güzellik için sev.

…Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi. Ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu bunu. Sadece sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış, ve ne kadar güzel, yüce ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.

…Aşk, aklın üzerindeydi.

…En hızlı giden, yalnız gidendir.

…İnsan, gelip geçici yaratıkların en sonuncusu.

…Oysa ben haklı olup olmadığıma hiç kafa yormam. Bunun hiçbir değeri yok. İnsan nihai gerçekliği, kesin doğruları asla bilemez.