KORKU İKLİMİNDE GELECEĞİN DÜNYASI…

Dünya ilginç bir seyirle yolculuğuna devam ediyor. Son zamanlarda ciddi bir Üçüncü Dünya Savaşı söylemleri, kıtlık ve en az bir yıllık ihtiyaçlar listesinin kenarda hazır bulundurulmasından bahsediliyor. Savaş ve beraberinde kaos isteyen ciddi bir grup ve savaş olmasın diye direnen karşı grubun bilek güreşleri dünyanın gözü önünde cereyan ediyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “blöf değil, her silahı kullanırız” diyerek nükleer silah tehdidine ek kısmî seferberlikten söz ediyor.

Avrupa, Rusya’nın enerji ambargosuyla ciddi bir kara kışa hazırlanıyor.

Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vučić, “özel operasyon aşamasından büyük bir savaşa yaklaştığımızı sanıyorum. Şimdi soru, sınırların nerede olduğu ve bir süre sonra, belki de bir veya iki ay içinde, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana benzerini yaşamadığımız büyük bir dünya çatışmasına girip girmeyeceğimiz. Vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamak bizim elimizde. Rusya ve Çin’in Batı ile arasındaki ilişkilerin daha da karmaşık hale gelmesini bekliyorum” açıklamasında bulunuyor.

Elbette Putin’in kısmî seferberlik ilan ettiği bir günde Sırbistan liderinin bu beyanatı tesadüf olarak görülemez. Zira, Belgrad ile Moskova hâriciyesi, ekseriyetle müşterek hareket etme eğilimindedir. Vučić'in bu sözleri bu minvalde değerlendirilmeli.

Öte yandan, Yunanistan’ın belli güçleri arkasına alarak Türkiye’ye karşı kışkırtmaları ve Ege ile Trakya cephelerinde muhtemel bir Türk-Yunan çatışmasının yaşanabileceği dillendiriliyor.

İran’da ise protestolarla başlayan gerginliğin ülke çapında geniş yankı bulması, ciddi bir kaosun da habercisi olarak yorumlanıyor. Azerbaycan-Ermenistan hattında da durum yine gergin…

Asya’da ve özellikle Çin’de bankaların batmaya başlamasına ek olarak ekonomik kaos tedirginliği tüm dünyaya ciddi mesajlar veriyor. Çin-Tayvan gerginliğine ABD’nin su taşımasını da Asya notlarına eklemeli.

Afrika’da da yine alışık olduğumuz salgınlar söz konusu. Ortadoğu da malumunuz…

Dünya’daki ekonomik durgunluk, sağlık ile ilgili sıkıntılar, biyolojik tehditler, iklim değişikliği ve süregelen planların hayata geçirilmesi süreçleri hızlı bir şekilde yol alıyor.

Ayrıca, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “birkaç yıl içinde daha kötü bir pandemi ile karşı karşıya kalabiliriz. Şu an, ülkelerin dünyanın ve uluslararası toplumun gerilim, kargaşa ve krizlere sebep olabilecek büyüyen bir eşitsizlikle ve tehlikeyle karşı karşıya olduğunu anlaması gereken bir an. Farklı pozisyonlar, farklı bakış açılarına rağmen, uluslararası toplum olarak bizi ve gezegeni yok edecek problemlere karşı bir araya gelmenin yolunu bulmamız gerek” diyerek bazı mesajları açık açık dünyaya deklare ediyor.

Peki ya çözüm? İşte, burası kritik bir nokta... Çözüme dair tek bir kelime eden dahî yok.

Toplumlar ve bireyler keman teli gibi gergin…

Her şeyden öte toplumlar ve bireyler keman teli gibi gergin bir duruş sergiliyor. Uzaklara gitmeye gerek yok. Ülkemizde kişiler arası yaşanan en ufak bir sorunda yumruklardan önce direkt belindeki silahlara sarılıyor olması yeter de artar bile…

Ve daha sayamayacağımız birçok durum ve şekilde dünyanın her köşesinde yaşanan korku iklimi, herkesi derinden düşüncelere ve paniğe sevk ediyor. Bu gayet tabiî bir durum.

Kitabın ortasından konuşmak gerekirse, uzmanlar; Pandemi ile bir test yapıldığı görüşündeler. Herkesin evlerine kapanması, toplumdan izole edilmesi, enformasyondaki grilikle bir deneme yapılması gibi… Ancak hemen hemen her milletten insanlar, yasaklara karşı gelip bunları delince durum tersine döndü.

Enflasyonist ekonomi ile kitleler harekete geçirilmeye çalışıldı ama yine olmadı. Münferit birkaç çıkış dışında istenilen yine elde edilemedi.

Kuvvetle muhtemel, savaş lobisi (küresel oyun kurucular) şimdi gıda kıtlığı, açlık ve savaşla ciddi bir zorlama/dayatma peşindeler gibi gözüküyor. Hayvanlara yönelik alınan/uygulanan kararlar, buğday tarlalarının yakılması, yakılamayanların toplu alımıyla imha edilmesi veya saklanması küçük örnekler olarak sunulabilir.

Korku iklimi ile yeni bir dizaynın gecesinde olabiliriz…

Netice olarak, bu aşamada da istenilen elde edilemezse belki de yanlışlıkla(!) görece küçük bir nükleer kaza/saldırı ile dananın kuyruğunun kopması beklenebilir. Ukrayna’da şartlar şu an buna çok müsait bir zeminde ilerliyor.

Bütün bu yaşananların medya ayağında da durum zaten âşikâr. İpler kimin elindeyse, beyinler kimler tarafından kiralandıysa korku salınıp korku iklimi ile yeni bir dizayn sürecinin gecesini yaşıyor olabiliriz. “Ordo Ab Chao” (Kaostan Gelen Düzen) deyimine sırtını dayayanlar, düzenin kaos ile geleceğine inanmaktadırlar. Ve belki de bazı insanlar, dünyanın alevler içinde kalışını seyretmek istiyorlar.

Türkiye batmaz. Batarsa okyanuslar taşar!..

Kaosta safları sık tutmak gerekiyor. Alev Alatlı, 2018 yılında verdiği bir röportajında bunu çok iyi bir şekilde ifade ediyor ve ekliyor: “Biz buhran ithal etmediğimiz sürece bu kaosta sağlam durur, hatta fırsata çevirebiliriz. Safları sıkıştırmamız lâzım. Önümüzdeki yılları bir elimiz yağda, bir elimiz balda geçiştiremeyecekmişiz gibi duruyormuş. Olsun. Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Örneğin, Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesindeydi. Türkiye’yi ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir asmaya benzeteceksiniz. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin üzüm vermekte olduğunu göreceksiniz. Tek bir sürgüne takılıp kalmamayı, bütüne bakmayı adet edineceksiniz. Tıpkı bir asma gibi, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır Türkiye’nin, batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar, onu da kimse göze alamaz…”

Yapılması gereken ise, bütün bu yaşananlara karşı filtrelerinizi güçlendirin, temiz tutun ve zihninizi dezenformasyon ile işgal etmeyin. Zihniniz, sizin en mahrem ve temiz noktanızdır. Araştırmak ve okumak sizi daha diri kılacaktır. Bünyenize her durum güncellemesini almak zorunda da değilsiniz. Gergin olmayın, germeyin. Germeyin ki gerilmeyin. Toplum olarak safları sık tutmamız lazım. Enseyi karartmamak da cabası…