ELEKTRİKLİ ARAÇLAR İKLİM KRİZİNDE ÇÖZÜM MÜ?

Türkiye İstatistik Kurumunun Türkiye için açıkladığı sera gazı envanteri 2021 yılı verilerine göre ulaştırma sektörünün iklim değişikliğine olan etkisi önemli bir paya sahiptir. Türkiye İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi 2024-2030’da toplam özel araç sayısının 14,27 milyon olduğuna değinilmiştir. Ulaştırma sektörünün sera gazı emisyonlarındaki katkısının yüksek olmasının en büyük sebebi fosil yakıt bağımlılığı yüzündendir.

Günümüzde insanlık, iklim değişikliği ile mücadele konusunda acil ihtiyaçlar ve politikalar belirlerken, elektrikli araçlar önemli bir basamak olarak ele alınabilir ama doğrudan iklim krizine çözüm olmayabilir.

Elektrikli araçların üretimlerindeki emisyonlar göz ardı edilemeyecek düzeyde karbon ayak izine sahip olabilir. Pil teknolojisinin genellikle lityum-iyon pil paketlerine dayandığını biliyoruz. Yüksek enerji verimliliğine sahip lityum-iyon pilleri aynı zamanda iyi bir yüksek sıcaklık performansına da sahiptir. Ve dolayısıyla, Dünya genelinde de bu teknolojiyi kullanan araçların yıllara göre satış ve büyüme oranları artış göstermeye devam ekmektedir. Bu pillerin kullanım ömürleri uzun olmasına rağmen bir şekilde son duruma ulaştığında da uygun şekilde geri dönüşümü sağlanmazsa, elbette ki çevresel kirlilik ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler yaratabilecek seviyededir. Ömrünü tamamlamış pillerin geri dönüşümünde en büyük sorun, bu pilleri toplama ve ayrıştırma yöntemleridir.

Benzinle çalışan otomobillerin aksine elektrikli otomobilleri sera gazı emisyonu açısından değerlendirdiğimizde sıfır egzoz emisyonu ürettiğini biliyoruz. Bu araçlar, hava kirliliğini de önemli ölçüde azaltırken, iklim değişikliği açısından azaltım eylemlerine olan katkıları da yüksektir. Bir de şu gerçek var ki; elektrikli motorlar genellikle yanmalı motorlardan daha verimlidir, bu açıdan da km başına da daha az enerji kullanırlar.

Aslında, daha temiz enerji kaynaklarını kullanıyorsa elektrikli araçları sarj etmek çok faydalıdır. Kullanılan elektrik eğer güneş ya da rüzgar enerjisi gibi yenilebilir kaynaklardan elde ediliyorsa tabi ki çevresel etki değeri daha da düşük olacaktır.

Elektrikli araçların toplum tarafından benimsenmesinin önündeki en büyük engel, bu araçların sahip olduğu yüksek ön maliyetlerdir. Elektrikli araçların işletme maaliyetleri genellikle daha ucuz elektrik ve daha az bakım gerektirse de, ilk yatırım birçok tüketici için engel olabilir. Ayrıca, yaygın bir şarj altyapısının olmaması tüketicide bir endişe yaratabilir. Şarj istasyonlarının ağını genişletmek, elektrikli araçların toplum tarafından benimsenmesi için önemli bir adım olacaktır. Türkiye’nin ulusal politikaları arasına girmeyi başarabilen ‘’elektrikli araçların ev ve iş yerlerinde sarj edilmesini sağlayacak altyapının hazırlanması’’ ve ‘’elektrikli araçlardan alınması planlanan vergi oranlarındaki düzenlemeler’’ bu yönde atılan önemli adımlardandır.


Hatta elektrik şebekelerinin, potansiyel yenilenebilir enerji kaynaklarının ve elektrikli otomobillerin gelişim hızı da dikkate alınarak bu alana yönelik yapılacak planlama ve yatırım çalışmalarının yürütülmesi ve bunların desteklenmesi bu açıdan da Türkiye’nin önündeki engelleri kısa zamanda aşması demektir.

Bazı zorluklara rağmen, elektrikli otomobillere geçiş daha sürdürülebilir bir geleceğe doğru umut verici bir yol sunuyor. Hükümetler, otomobil üreticileri ve tüketiciler bu değişimin önemini giderek daha fazla fark ediyor ve bunu hızlandırmak için adımlar atıyor. Araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmak, şarj altyapısını genişletmek ve bu teknolojinin benimsenmesi için teşvikler sağlamak daha temiz ve sağlıklı bir ulaşım sistemini oluşturmak için atılacak adımların başında geliyor.

Sonuç olarak, elektrikli otomobiller iklim değişikliğiyle mücadelede değerli bir araçtır, ancak tek çözüm değildir. Sürdürülebilir bir geleceğe ulaşmak için bir dizi stratejiye hala ihtiyaç duyulmaktadır.