Elazığ sivrice eskibağlar’dan denizli çal yöresine

Alanımda akademik bir konuşma yapmak üzere Elazığ’a davetliyim. Elazığ’a daha önce de gittim, soğuk ayranlı çorbasından içtim, Harput’u gezdim, Keban barajının kenarında alabalık yedim. Yıllar önce gördüğüm Elazığ’ı hatırlamak için bir Harput ve Keban gezisine hayır demezdim doğrusu. Ama bana yoldaşlık eden Prof Dr Nihat Susaman alternatifleri sayınca, hiç tereddütsüz Sivrice-Eskibağlar şarap evini tercih ettim. Evet, alkol almıyorum ama bugünlerde Denizli-Çal Bağ Yolu girişimi fazlası ile dikkatimi çekiyor. Yöremin bağcılık ile geçinen insanlarının yetiştirdiği üzümün para etmesi, en öncelikli gündemimiz ve derdimiz. Böylece sadece karnımız doymayacak, köylü toprağına ve memleketine sahip çıkacak, kırdan kente göç sonlanacak, kırsal kalkınma ile yüzler gülecek.

Bu düşüncelerle Elazığ’ın Hazar gölü yamaçlarındaki üzüm bağlarının arasından geçerek Eskibağlar şarap evine ulaştık. Önce üretim tesisini gezdik. Tesis bizim Çal-Bekilli yöresindeki kapasite ile mukayese edildiğinde atölye niteliğinde diyeyim ben size. Müessese sahibi Fırat bey de bunu biliyor. Onunkisi biraz zevk işi. Hani, “sevdiğin işi yaparsan hiç çalışmak zorunda kalmazsın” derler ya onun gibi bişey. Fırat bey kapasite derdinde değil, en iyisini yapma derdinde. Biraz kendisinden bahsedelim. Hacettepe elektrik elektronik mezunu. Taş işçiliğin şahane bir örneği diyebileceğimiz tesisi tamamiyle kendi tasarlamış. Şatoyu andıran taş binaların içine bir de butik otel yapmış ki, sizi orta çağa götürür. Öyle ki turizm tanıtımı amaçlı internet sitelerinde yerini almış durumda. Resepsiyonu aydınlatan, üzüm salkımı şeklinde tavandan sarkan avizeyi de kendisi tasarlamış. Ağaç işleri Fırat beyin tasarımından ve el işçiliğinden çıkmış. Restoran yapı ve donanım olarak, butik otel konsepti ile güzel bir uyum oluşturuyor. Restoranda yöresel yemekleri severek yedik. Ortamın sıcaklığından olsa gerek dostlarla uzunca bir sohbet ettik.

Fırat bey yörenin ürününe bir hikaye yazmaya çalışıyor. Pazarlamada esas olan %50 kalite, % 50 hikayedir diyor. Elazığ, medeniyetlerin beşiği Mezopotamya’yı besleyen Fırat ve Dicle’nin doğduğu yer, yani Mezopotamya’nın ve medeniyetin sıfır noktasıdır diyor. Bugünlerde sıkça duyduğum öküzgözü üzümlerinin anavatanının Elazığ olduğunu çok güzel anlatıyor. Ona göre öküzgözü üzümlerin en iyisidir. Önceden bu üzümleri Tekel değerlendirir, Buzbağı şaraplarını yaparmış. Malum özelleştirildi ve artık yabancıların elinde. Bizim Denizliler de bu güzel üzüm bağlarından dikmişler ama Elazığ’ın kalitesini tutmamış.

Fırat bey, vergimi veriyorum, işçimin alın terini ve sigortasını ödüyorum, üreticinin malının değerini veriyorum, kul hakkına girmiyorum, işimde şarap dışında haram yok diyerek yaptığı iş ve kendisi ile öğünüyor.

Tesisi gezerken aklımda memleketimde faaliyete geçirilmeye çalışılan “Çal Bağ Yolu” projesi dolaşıyor. Dört üreticinin bir araya geldiği ve tesislerini günübirlik misafir ağırlayacak hale dönüştürmeye çalıştıkları düzenlemeler epey mesafe almış durumda. Bir de butik otel yapılacaktı ama onların ifadesi ile bürokrasiye takıldı. Son görüştüğümde hevesimiz kaçtı diyorlardı. Bu konunun ayrıntısı ayrı bir köşe yazısı olur diyelim ve burada duralım.

Memleketimizin her köşesi ayrı bir güzellik, ayrı bir hikaye. Bu güzellikleri ve hikayeleri, yörenin ürünü ile birleştirmek gerekiyor. Yani yepyeni ve ihtimal yatırımlar peşinde koşmak yerine, elinde ne var ise onu değerlendirmek gerekiyor. Bakalım izleyip göreceğiz…