Türkiye Kamu Çalışanları Vakfı (TÜRKAV) Denizli Şubesi tarafından “Bölgesel ve Küresel Gelişmeler Işığında Türk Dış Politikası” konulu konferans düzenlendi. Denizli Ticaret Odası’nda gerçekleştirilen konferans büyük ilgi gördü.
“DÜN İPLE KOLKOLA GEZENLERİ BUGÜN CHP’LİLERLE OMUZ OMUZA GÖRÜYORUZ”
Konferansın açılış konuşmasını yapan TÜRKAV Şube Başkanı Murat Aydınlı, “Taşımış olduğumuz mesuliyetin ve tarihin bizlerde yüklediği sorumluluğun bilincindeyiz. Elbette yaşanan şu konjektürde
Türlü senaryolarla karşı karşıyayız. Dün iple kolkola gezenleri bugün CHP’lilerle omuz omuza görüyoruz. Bunları unutmayacağız” dedi.
“GAZZE’DE BÜYÜK BİR DRAM YAŞANIYOR”
Konferansa konuşmacı olarak katılan MHP Lideri Dr. Devlet Bahçeli’nin Başdanışmanı MYK Üyesi Doç. Dr. Esma Özdaşlı, Gazze’de tüm Dünya’nın gözü önünde büyük bir dram yaşandığını belirterek, “2.4 milyon insanın 365 kilometre kareye sıkıştığı, dünyanın en büyük açık hava hapishanesi Gazze’de tüm dünyanın gözü önünde büyük bir dram yaşıyor. BM etkisiz, Batılı liderler kör, sağır, dilsiz. Kuruluşunun temel amacı dünya barışını korumak olan BM’de Güvenlik Konseyi’nin 3 daimi üyesi (ABD, Fransa ve İngiltere) Gazze'de soykırım yapmaya hazırlanan İsrail'e destek veriyorsa, bu örgüt ömrünü tamamlamış demektir” dedi.
“ALMANYA VE FRANSA, ÜLKELERİNDEKİ TÜRKLERİ BASKI ALTINDA TUTMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR”
Fransa’nın Türklere ait birçok derneği kapattığını belirten Özdaşlı, “Fransa’nın Bazı Batılı devletlerin sözde Ermeni soykırımı iddialarını desteklemelerini bütünüyle Ermeni sempatizanlığına ve Ermeni diasporasının çalışmalarına bağlamak doğru bir yaklaşım olmaz. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere Ermeni iddialarına destek veren devletlerin bu politika ile ulaşmak istedikleri iç politik hedefleri de vardır. Bu durum ne yazık ki Türkiye’de göz ardı ediliyor. Özellikle Almanya ve Fransa, soykırım iddialarını destekleyerek ülkelerindeki Türkleri baskı altında tutmaya ve asimile etmeye çalışmaktadırlar. Türklere ve Türk tarihine yönelik bu ötekileştirici, saldırgan dil ile Avrupa’daki Türklerin milliyetçilik duyguları baskı altına alınmaya, sözde soykırım isnatları ile tarihlerinden utanmaları, suçlayıcı söylemlerle toplumsal, siyasal ve kültürel alanlardan dışlanmaları hedeflenmektedir. Özellikle Fransa’da sözde soykırım iddiaları öylesi bir baskı aracı hâline gelmiş durumdadır ki, nisan ayında Valence kent meclisinde encümen olarak görev yapan Yasin Yıldırım, terör örgütü ASALA’nın şehit ettiği diplomatlarımızla ilgili bir paylaşımı beğendiği için devlet eliyle fişlenmiş ve belediyedeki görevinden istifa etmek zorunda kalmıştır. Yani sözde demokratik Fransa’da insanların suç unsuru teşkil etmeyen beğenileri dahi takip edilmekte ve bu durum işten çıkarılmalarına neden olmaktadır. 2020 İlerleme Raporu’nda Türkiye ile ilgili “hukukun üstünlüğü ve temel özgürlüklere saygı alanında gerileme olduğu”nu iddia eden AB Komisyonu’nun, şehit edilen bir diplomat ile ilgili paylaşımın beğenilmesini “suç” kabul eden Fransa’ya söyleyecek bir çift sözü olmalı.
Benzer şekilde Fransa uyguladığı baskı politikası ile 2021 yılı içerisinde Türklere ait birçok derneği kapatmış, keyfi denetime maruz bırakmış ve hatta Bozkurt işareti yapmak da suç unsuru olarak kabul edilmiştir” diye konuştu.
“TÜRKLERİN DÜŞÜNCELERİNİ BEYAN ETMELERİ ENGELLENMEYE ÇALIŞILIYOR”
Türklerin düşüncelerinin engellenmeye çalışıldığını ifade eden Özdaşlı, “Mayıs 2021’de ise Türk kökenli lise öğrencisi, öğretmeninin 1915 Olayları’na ilişkin iddialarını reddettiği için öğretmeni ve okul yönetimi tarafından hapis ve para cezasıyla korkutulmuş ve istihbarat birimleri tarafından Müslüman kimliği ve aşırıcılık sorgusuna tabi tutulmuştur. Türk öğrenci, sözde soykırımı reddettiği için okul yönetimince “suç işlemekle” itham edilmiştir. Aslında Fransa’da buna benzer olaylar sık sık yaşanmakta, kanunlar ve Anayasa çiğnenerek Türklerin düşüncelerini beyan etmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.Hâlbuki sözde soykırım ile ilgili AİHM (2013 ve 2015) ve AB Adalet Divanı’nın1 (2003) aldığı ve Fransa’yı da bağlayan kararlar, Fransa’nın bu tutumu ile bütünüyle ters düşmektedir. AİHM’nin kararında açıkça “Ermeni soykırımının var olmadığını iddia etmek, var olduğunu iddia etmek kadar meşrudur” ifadeleri yer alırken, AB Adalet Divanı’nın kararında “Parlamento kararları siyasi metinlerdir, istendiği an değiştirilebilirler, ortadan kaldırılabilirler, dolayısıyla bu metinler kendileri ya da onları kabul edenler için hukuki bir sonuç oluşturamaz” hükümlerine yer verilmiştir. Dahası 2011 ve 2017’de Fransa Anayasa Komisyonu’nu sözde soykırımı reddetmeyi suç sayan ve kısaca “İnkâr Yasası” olarak bilinen yasayı reddetmiştir. Anayasa Komisyonu 18 Nisan 2011’deki ilk kararında “Yasama organlarının tarih yazmaması gerekir, tasarı Fransız Anayasası ve ifade özgürlüğüne aykırıdır” ifadeleri kullanılmıştır. Komisyonun hazırladığı raporda, tasarının “suç ve cezaların yasallığı” ilkesiyle çeliştiği, Yahudi soykırımının aksine “Ermeni soykırımı” hakkında hukuksal planda bir uluslararası metin veya adalet kararıyla net bir tanımlama olmadığının belirtilmesi oldukça önemli bir vurgudur. 2 Bu hukuki gerçeklere rağmen ne yazık ki artık bir salgın hastalık hâline gelen Türklere yönelik bu ırkçı saldırılarla Fransa, üyesi olduğu AB ve Avrupa Konseyi’nin kararları ve anayasasında yer alan “ifade özgürlüğü” hakkını da açıkça ihlal etmektedir” dedİ.
“SÖZDE SOYKIRIM İDDİALARI VE ALMANYA”
Fransa kadar göz önünde olmasa da Almanya da sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için büyük gayret içinde olduğunu kaydeden Özdaşlı şöyle konuştu. “Elbette Almanya ile Fransa’nın bu politika ile ulaşmak istedikleri hedefler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Almanya, Nazi soykırımının yarattığı uluslararası infiali azaltmak için 1915 Olayları’nı sözde soykırım olarak tanıtmak için daha sessiz ve derinden çalışmaktadır. Almanya’nın bu politikası ile hedefi “soykırım” yapmış ülke sıfatının ağırlığını paylaşma isteğidir. Unutulmamalıdır ki Yahudi soykırımı yani holokost, uluslararası hukuk açısından en açık şekilde kabul edilmiş ve yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmıştır. Bu nedenle Almanlar, 1915 Olayları’nı soykırım olarak tanıtarak, 20. yüzyılın “ilk soykırımcısı” olmadıklarını, 1915’te de benzer olayların yaşandığını ve hatta Nazi Almanyasının 1915’te yaşananları örnek aldığı yönünde bir algı yaratmak istemektedir. Hitler’e ait olmadığı Nürnberg Mahkemesi tarafından da onaylanan (mahkeme bu sözü kanıt olarak kabul etmemiştir) “Ermenilere yapılan soykırımı kim hatırlıyor ki?” şeklindeki cümle de bu algı operasyonunda en fazla başvurulan sözde kanıtlardan biri hâline gelmiştir. 5 Almanya Federal Meclisinin 2 Haziran 2016’da “sözde soykırımı” tanımasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Kararda 1915’te soykırım yapıldığı iddia edilirken, Almanya’nın Osmanlı Devleti ile ittifak hâlinde olmasına rağmen bu suça dâhil olmadığı, sadece katliamları engellemediği için pişmanlık duyduğu vurgulanmıştır. Böylece sözde soykırımı tanıyan ülkelere “Almanlarda soykırım alışkanlığı yoktur” mesajı verilmek istemektedirler. Fransa’nın Türklere karşı başlattığı antidemokratik uygulamaları örnek alan Almanya’da da Türklere ait derneklerin kapatılması, Bozkurt yapılmasının suç sayılması gibi kararların alınması için çalışmalar yürütülmektedir ve hatta konu meclis gündemine dahi getirilmiştir. Alman basınında Ülkücülerin aşırı sağcı akımlardan biri olduğu, Yahudiler, Kürtler, Aleviler, Hristiyanlar ve diğer azınlık grupları için “tehlike” teşkil ettiği yönünde haberler daha fazla yer almaya başlamıştır. 6 Hâlbuki sadece 2021 yılı içerisinde Almanya genelinde terör örgütü PKK yandaşları ve ASALA kalıntıları Türklere yönelik onlarca saldırı yapmıştır ve tahmin edileceği gibi Alman polisi saldırganlara gereken tepkiyi göstermemiş, Alman basını ise alışkanlık olduğu üzere bu saldırılara gözlerini kapatmıştır. Tüm bu yaşananlara rağmen Almanya’daki Ermeniler, Ülkücüler tarafından tehdit edildikleri iftirasını yaymakta, hatta Ermeni Apostolik Kilisesi’nin Alman Piskoposluğu Başkanı Archimandrite Serovbe Isakhanyan, Kuzey Ren-Vestfalya İçişleri Bakanı Herbert Royle’a bir mektup yazarak koruma talebinde bulunmuştur. 7 Bu girişimler de Almanya’daki milliyetçi Türk gruplarına yönelik algı operasyonunda Ermenilerin rollerini açığa vurmaktadır. Hatta Alman basını Ülkücüleri Nazilerle kıyaslama hatası ve yalanını da sık sık tekrarlamaktadır. Daha önce de ifade edildiği gibi Ülkücülere yönelik bu ırkçı ve antidemokratik saldırıların öncülüğünü Türkiye’ye ve Türk tarihine hakaret ederek yıllarca Almanya’da vekil olmayı başaran Cem Özdemir ve Özdemir gibi Almanlardan daha Alman olmayı başaran sözde akademisyenler ve yazarların yapmasıdır. Özetle Batılı liderler, huzurlu bir Avrupa’nın Türklerin de huzurunu içermesi gerektiği gerçeğini göz ardı etmektedirler. Yine bu liderlerce ihmal edilen diğer önemli hususlar; eğitimli, çift dilli ve bulundukları ülkelerin ekonomisine katkı sağlayan milyonlarca Türk’ün asimile olmadan yaşadıkları toplumlarla bütünleşebildikleri, bulundukları ülkelerin bir parçası hâline geldikleri ve Avrupa’daki çeşitliliğin ana dinamiklerinden biri oldukları gerçeğidir.” MESUT GÜLER