ADIYAMAN, YOLU YAMAN! (2) (15.02.2023)

18 saatlik yolculuğumuzun sonuna geldiğimizde bizi bambaşka bir dünya karşılıyordu. Adına türküler şarkılar yazılan Adıyaman bambaşka bir haliyle bizi karşılıyordu. Şehre girdiğimiz ilk andan itibaren bizi başka diyar karşılıyordu. Yol kenarında oturan çaresiz insanlar, yıkılan binalar, enkazlar ve araçlar.

Asker arkadaşım Ömer’i aramıştım bir yardıma ihtiyacı olup var mı diye. Hayattaydı ancak kuzenlerini kaybetmişti depremde ve defin için köye gitmişlerdi. Yaşadığına sevinsem mi, yaşadıklarına üzülsem mi bilemedim!

Adıyaman şehir merkezine girmiştik artık. Ana cadde üzerinde bir enkazın başında oturanların yanına gittim. Yaşlıca bir kadın enkazın önüne oturmuştu. Bomboş gözlerle bakıyordu yaşananlara. Belki de 80 yaşına gelmişti. Bu yaşına kadar görmediği acıları tel bir seferde yaşamıştı. Enkazdan kendisi kurtulmuştu ancak kızı, damadı, torunları enkazdaydı. Ve sesleri de 2 günün ardından kesilmişti. O iki gün boyunca da ne gelen olmuştu ne giden. İsyan ediyordu yaşadıklarına. Neden gelmemişlerdi ki! Çocukları yaşarken gelmeliydi bu iş makinesi ve kurtarma ekipleri. Elleriyle gözyaşlarını sile sile enkazda oturmaya devam etti. Ve hayatım boyunca unutmayacağım fotoğraf karesini çektim. Acısını yüreğimin derinliklerine kadar hissettiren…

Sokak aralarında yürümeye devam ettim. Her 3 evden biri yıkılmıştı. Sanmayın ki diğerleri sağlam kalmıştı. Onlarda da büyük hasar vardı. Hani üflesen yıkılacak gibiydi. Enkazların karşısında oturan insanlar bir yandan iş makinelerini izliyor bir yandan da kurtarma ekiplerinden gelecek güzel bir haberi bekliyorlardı. Aslında biliyorlardı yakınlarının enkaz altında vefat ettiğini. Ancak bir umuda tutunmak istiyorlardı. Ve o umutları her geçen saniye azalıyordu.

Evler yıkılmıştı, araçlar enkaz altında kalmıştı. Ne yapacaktı bu kadar insan? Geceyi nerede geçirecek, yeni hayata nasıl geçeceklerdi? Yüreğim sızlıyordu.

Bu hayat yeniden nasıl yeniden kurulacaktı…

(15.02.2023)