PAÜ Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen Cumhuriyet Paneli ile başlayan etkinlikler, Kınıklı Merkez Kampüs’te gün boyu devam etti. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal’ın panelde, Prof. Dr. Selma Sevinç Orhan, Prof. Dr. Mithat Aydın, Prof. Dr. Osman İsmail Özdel, Prof. Dr. Koray Özcan ve Prof. Dr. Ali Ünal konuşmacı olarak yer aldı.


Prof. Dr. Orhan: “Atatürk'ün hayali bir piyasa toplumu yaratabilmek”

Panelde, ilk olarak “Cumhuriyet ve Kapsayıcı Ekonomik Kurumlar” başlıklı sunumunu gerçekleştiren PAÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selma Sevinç Orhan, Cumhuriyet devriminin ekonomik ve politik kurumlar açısından ne anlama geldiğini açıklayarak kalkınma üzerindeki etkilerini aktardı. Kurumların davranış ritüelleri ve alışkanlık haline gelmiş trendler olduğunu belirten Prof. Dr. Selma Sevinç Orhan şu ifadeleri kullandı: “Yapısal kurumlar, parlamenter rejim, cumhuriyet veya monarşi gibi devlet ile toplum arasındaki iktidar ilişkilerini ve güç dengelerini belirleyen sistemlerdir. İnformal kurumlar ise daha çok inanç sistemi, değerler ve ideoloji gibi normlar çerçevesinde şekillenir. Cumhuriyet devrimine baktığımızda, bu kısım formel kurumlar içinde yer alır ve toplumsal sistemin kalkınma performansını, egemenliğin tesis edildiği bir alan olarak görebiliriz. İnformal kurumlar çerçevesinde de Cumhuriyet’in getirdiği kazanımlar, diğer kültürel alanlar, ideoloji ve değerler sisteminde önemli bir etki yaratmıştır. Cumhuriyetin varlığı bir sanayileşme, kalkınma, egemenlik ve demokrasi mücadelesidir.” Kapsayıcı ve çoğulcu kurumların, kalkınmanın temelinde yer aldığını ifade eden Prof. Dr. Selma Sevinç Orhan, refahın geniş bir tabana yayılması, çoğulculuk ve politikaların toplumun geneline yayılarak kapsayıcı bir hale gelmesinin bu tür kurumlarla mümkün olduğunu, aksi durumda sömürücü politik ve ekonomik kurumların ortaya çıktığını kaydetti. Prof. Dr. Orhan, “Cumhuriyet devrimleri, politik kurumlar olarak kapsayıcı ve çoğulcu kurumları tercih ettiğimizin dünyaya ilanıdır. 1922’de saltanatın kaldırılması, Millî Eğitim Şûrası ve Türkiye İktisat Kongresi gibi kurumlarla bu süreç adım adım ilerlemiştir. Cumhuriyet, Atatürk’ün zihninde bir sosyal mühendislik projesi olarak şekillendirilmiştir. Ekonomik haklar ve politik hakların bir arada verildiği bir demokratik toplum dizaynı, Cumhuriyet ile birlikte kurulmuştur.” dedi.

Prof. Dr. Aydın: “Atatürk’ün devrimlerinin büyüklüğü, özellikle eğitim alanında yaptığı sıçrayışla tarihi bir dönüm noktası yaratmıştır”

PAÜ Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mithat Aydın, “Türk Eğitiminde Çağdaşlaşma ve Atatürk” başlıklı konuşmasında, Atatürk devrimlerinin eğitim boyutunu tarihsel süreç içinde ve dayandığı felsefe çerçevesinde ele aldı. Atatürk’ün Osmanlı Devleti'nden intikal eden kurumlarla, düşünce yapısıyla ve sorunlarıyla bir miras devraldığını belirten Prof. Dr. Aydın, Osmanlı eğitim sisteminde birliğin olmadığını ifade ederek şunları söyledi: “İkinci Mahmut’a kadar klasik Osmanlı kurumları olan sıbyan mektepleri ilkokul düzeyindeydi ve medreseler yükseköğretim verirdi. Ancak, 18. yüzyılın sonlarından itibaren medreseler, çağı anlamaktan uzak ve bilgiyi aktaramayan bir yapıya büründü. 19. yüzyılda ise devlet, çağın icaplarına uygun yeni eğitim kurumları oluşturmaya çalıştı. İkinci Mahmut ile başlayan bu süreç, Sultan Abdülmecid, Abdülaziz ve Abdülhamid dönemlerinde de devam etti. Ancak devlet, eskiyi tamamen kaldırmadan, yeni kurumlar inşa ediyordu. Burada iki önemli nokta var. Birincisi, Tanzimat’la birlikte devletin Müslim ve Gayrimüslim kaynaşmasını hedeflemesi. İkincisi, 1858’den itibaren kadın eğitimi sorununu ele alması. Ziya Gökalp’in dediği gibi, ‘Kadın yükselmezse, alçalır vatan.’ Atatürk’ün devrimci ve aydınlanmacı yönü burada devreye giriyor. 1921 yılında, Batı Cephesi'nde en kritik savaşlar verilirken bile Atatürk, Ankara’da Maarif Kongresi’ni topladı. Burada yaptığı konuşmada, askeri ve siyasi zaferlerin ancak uygarlık değerleriyle taçlandırıldığında anlamlı olacağını vurguladı.” Atatürk’ün eğitim alanındaki devrimlerinin iki önemli kilometre taşı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Aydın, “Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve Harf Devrimi. Tevhid-i Tedrisat’ın gerekçesinde, ‘İki tip eğitim, iki farklı insan tipi yetiştirir ve bu da millet fertleri arasında dayanışmayı yok eder,’ deniyordu. Bu yasa, ulus-devlet inşasında büyük bir adımdı. Harf Devrimi’ne gelince, Cumhuriyet’in ilanından dört yıl sonra, 1927’de Anadolu’da okuma yazma oranı sadece yüzde 8.9’du. Atatürk’ün eğitim devrimleri, bir evrim değil, devrim niteliğinde büyük bir sıçrayıştı ve bu, Türkiye’nin çağdaşlaşma sürecinde tarihi bir dönüm noktasıdır.” dedi.

Karamanlıoğlu, 24 Kasım Öğretmenler gününü kutladı Karamanlıoğlu, 24 Kasım Öğretmenler gününü kutladı

Prof. Dr. Özdel: “Mustafa Kemal’in bilinç dışı çocukluk arzusu, yaslı anneyi kurtarma duygusu, yaslı Anadolu’yu kurtarmakla yer değiştirmiştir”

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman İsmail Özdel, “Psikiyatri Penceresinden Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i Anlamak” başlıklı sunumunda önemli değerlendirmelerde bulundu. Prof. Dr. Özdel, Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatına dair psikolojik bir perspektif sunarak, ailevi olayların Atatürk’ün karakter gelişimi üzerindeki etkilerine dikkat çekti. Prof. Dr. Özdel, “Ailenin geçmişinde bazı travmatik olaylar mevcuttur. Bunlardan en önemlisi, babası Ali Rıza Efendi’nin kardeşi Mustafa’yı beşikten düşürmesi sonucunda, kardeşinin hayatını kaybetmesidir. Mustafa’nın adı, işte bu düşen ve ölen kardeşinden gelmektedir. Bu, aile için çok ciddi bir dramatik olay olmuştur ve Ali Rıza Efendi, uzun yıllar bunun suçluluğunu yaşamıştır. Mustafa, altı kardeştir. Ancak büyük kardeşi Fatma, Ahmet ve Ömer difteri hastalığı nedeniyle arka arkaya hayatını kaybetmiştir. Hatta Ahmet’in mezarının köpekler tarafından parçalanması, Zübeyde Hanım’ın şahit olduğu oldukça acı bir olaydır. Mustafa henüz yedi yaşındayken babası Ali Rıza Efendi’yi kaybetmiştir. Zübeyde Hanım, 27 yaşında dul kalmış ve Mustafa için bu, çok erken bir kayıptır. Ancak Mustafa, babasını ciddi bir şekilde ülküleştirerek kendisini onun gibi bir mücadeleci olma ülküsüyle büyütmüştür. Mustafa’dan sonra doğan kardeşleri Makbule ve Rukiye de ne yazık ki Rukiye’nin ölümüyle ailenin kayıpları devam etmiştir. Zübeyde Hanım’ın elinde yalnızca Mustafa ve Makbule kalmıştır.” Mustafa Kemal Atatürk’ün çocukluk döneminde ailesinin ekonomik zorluklarla mücadele ettiğini ifade eden Prof. Dr. Özdel, Atatürk’ün yaşamındaki önemli olayları hikayeleştirerek aktardı.

Prof. Dr. Özcan: "21. Yüzyılda yapmamız gereken, doğal ve kültürel mirası gözeterek güvenli ve dirençli kentler inşa etmektir"

Pamukkale Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Koray Özcan, “Cumhuriyet Şehirciliği” başlıklı konuşmasında, 1923-1938 yılları arasındaki Erken Cumhuriyet Dönemi'ni anlatarak şunları söyledi: “Bu dönemin kuruluş felsefesi bağlamında Atatürk'ün ünlü bir sözü vardır: 'Genlik ve Bayındırlık.' Bu söylem, tüm yerleşim yerlerini yeni bir bakış açısıyla, ideolojik bir kimlikle ele alarak geliştirme çabasını ortaya koymaktadır. Bu dönemde hedeflenen, kentlerin yeniden imarı ve ulusal bir başkentin inşasıdır. Ancak Türkiye'de o dönemde bilimsel anlamda yeterli çalışmalar olmadığı için yurt dışındaki şehircilik ilkelerinden esinlenilmiştir.” Erken Cumhuriyet Dönemi’nde Batı'dan alınan şehircilik anlayışlarına değinen Prof. Dr. Özcan, “Bahçekent, Güzelkent gibi yaklaşımlar o dönemin Batı odaklı planlama deneyimlerinden alınmıştır. Aslında bu yaklaşımlar, Osmanlı İmparatorluğu'nda 19. yüzyılda başlamış, özellikle başkent İstanbul'da bazı planlama çalışmaları yapılmıştır. Ancak Cumhuriyet Dönemi’nde topyekûn bir modernizasyon hedeflenmiş, bu süreçte yerli mimar ve mühendislerin yanı sıra yabancı uzmanlardan da destek alınmıştır.” dedi. 21. yüzyılda kentlerin nasıl şekillendirilmesi gerektiğine de değinen Prof. Dr. Özcan, "Günümüzde, kentlerimizi hem doğal hem de kültürel mirası gözeterek ele almalıyız. Aynı zamanda güvenli ve dirençli kentler inşa etmek zorundayız. Dışarıdan aldığımız planlama yaklaşımlarının yerine, bize özgü, bizi önceleyen bir şehircilik anlayışı geliştirmemiz gerekiyor.” dedi.

Prof. Dr. Ünal: “Atatürk, Türkiye’nin gerçek sahibi ve efendisi, üretici köylüdür”

Pamukkale Üniversitesi emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Ünal, “Atatürk ve Tarım” başlıklı sunumunda Atatürk'ün tarıma verdiği önemi şu sözlerle aktardı: “Atatürk, ‘Efendiler, kılıç kullanan kol yorulur, sonunda kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye mahkûm olur. Ancak saban kullanan kol gün geçtikçe daha çok güçlenir ve daha fazla toprağa sahip olur’ demiştir. Toprak işleyen toplum her zaman güçlüdür. Üretmek en kutsal şeydir; gıda ise en kutsal üretim aracıdır. Atatürk, bu nedenle köylüyü her zaman desteklemiştir çünkü o dönemde gıda üretimi köylünün sorumluluğundaydı.” Cumhuriyet öncesi dönemde Türkiye'nin zor zamanlar geçirdiğini belirten Prof. Dr. Ünal, Atatürk’ün o dönemde tarıma verdiği önemin altını çizdi. Atatürk'ün tarım politikalarına dair sözlerine değinen Prof. Dr. Ünal, “Atatürk, ‘Milletimiz çiftçidir; çiftçilerin çalışma imkânlarını ekonomik ve temel tedbirlerle en yüksek seviyeye çıkarmalıyız. Köylünün emeğini artıracak, bilgi ve fenni aletlerin kullanımını yaygınlaştırmalıyız. Ayrıca, çiftçinin çalışmalarının sonuçlarından azami derecede faydalanmasını sağlayacak iktisadi tedbirler alarak köylünün menfaatini maksimize etmeliyiz’ diyerek tarım politikalarını şekillendirmiştir” dedi.

 Panelin sonunda, moderatör Prof. Dr. Mehmet Ali Ünal ve panelistlere, Denizli Valisi Ömer Faruk Coşkun, PAÜ Rektörü Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Turan Karadeniz ve Prof. Dr. Recep Şahin Arslan, İl Jandarma Komutanı Hıdır Ayçiçek, İl Emniyet Müdür Yardımcısı Niyazi Demirkaya tarafından teşekkür belgeleri takdim edildi. PAÜ Kınıklı Merkez Kampüsü’nde gün boyu süren etkinlikler arasında spor ve gastronomi aktiviteleri, müzik ve dans gösterileri, tiyatro gösterisi, konser ve sanal borsa açılışı gibi etkinlikler yer aldı.


 


 


 


 

Editör: Haber Merkezi